|
Gazi Osman Paşa’nın alnına yazılan Besmele

Geçen Aralık ayının birkaç gününü memleketim olan Tokat’ta geçirdim. Beni çeşitli okullarda tarih ve kültür sohbeti yapmak üzere davet eden Tokat Valisi Sayın Ozan Balcı’nın ve değerli dostumuz Milli Eğitim Müdürü’nün çok yakın ilgisini gördüm. Başta, Mehmed Emin Saraç Anadolu İmam-Hatip Lisesi olmak üzere dört lisede konuşma yaptım. Son olarak, mezun olduğum Tokat İmam-Hatip Okulu’nda da gençlere hatıralarımı anlattım. Program sonunda Müdür Bey’in bir sürpriziyle karşılaştım. Ahmet Özdemir Bey, bana ilkokul ve ortaokul diplomalarımı takdim etme lütfunda bulundu.

Tokat deyince -tabii ki- akla hemen merhum Gazi Osman Paşa geliyor. Bu ismi taşıyan lisede de öğretmenlere yönelik bir sohbetim oldu. Bu arada bana en güzel şekilde rehberlik yapan hem öğretmen, hem yazar Ali Bal Bey’e, bilvesile teşekkürlerimi sunuyorum.

Gazi Osman Paşa deyince, sadece Tokat’ımızda bu şerefli ismi taşıyan eğitim yuvamızı değil, İstanbul’daki Gaziosmanpaşa ilçesiyle orada aynı isimle bilinen liseyi de hatırlıyoruz. İstanbul-Gazi Osman Paşa ilişkisi sadece bundan ibaret değil, bu ünlü Plevne kahramanı, tam 120 yıl önce Hakk’ın rahmetine kavuşunca, Fatih Camii’nin haziresine, Hazreti Fatih’in yanı başına defnedildi. Mütevazı türbesi, Ahmet Cevdet Paşa, Âbidin Paşa, Ahmed Amiş Efendi, Ali Emiri Efendi, Ahmet Mithat Efendi gibi zatlara ait kabirlerin ortasında arz-ı endam ediyor.

Bu vesileyle belirtmek isterim ki, Gazi Osman Paşa, hakkında en fazla eser yazılan Osmanlı devlet adamlarının arasında yer alıyor. En son olarak 5 -7 Nisan 2017’de Tokat’ta Gazi Osman Paşa Sempozyumu düzenlendi, bildiriler büyük bir kitap halinde de yayımlandı. Bu kıymetli eseri, daha önceki bir buluşmamızda, üniversitemizin kıymetli ve zarif Rektörü Bünyamin Şahin Bey, bendenize hediye etmek lütfunda bulunmuştu.

Gazi Osman Paşa deyince laf lafı açıyor. Yukarıda da belirttiğim üzere merhum hakkında hayli araştırma yapıldı ve hayat hikâyesi bütün ayrıntılarıyla ortaya kondu. Buna rağmen Paşa’nın bilinmeyen veya az bilinen yönleri de bulunuyor. Bunlardan birine hem merhum Eşref Edib’in “Muhitü’l- Maarif Mecmuası”nda, hem de İbnülemin Mahmud Kemal Bey’in “Son Hattatlar” isimli eserinde rastladım.

Anlatayım:

Güzel yazıyla iştigal edenlerin yakından tanıdığı ünlü bir hattat vardır. Beşiktaşlı Hacı Nuri Efendi adıyla bilinen bu usta kalem, aynı zamanda Türk Sanat Müziği’nin önemli isimlerinden Tülin Korman Hanım’ın babasıdır. Sülüs ve Nesih’de büyük maharet sahibi olan Nuri Efendi, şahsıyla yapılan bir mülakatta, nerelere hangi yazıları yazdığını anlattıktan sonra, sözü kendisine getirip hem çok şaşırtan, hem çok duygulandıran bir hatırasını şöyle anlatıyor:

“Bir eser üzerinde haftalarca uğraştığımı bilirim. Kıl kadar kusur kalmasın diye titrerdim. Yazdığım eserlerin çoğunu unuttum. Bunların içinde bir tanesi vardır ki toprağa gömülmüştür. Ne vakit bunu hatırlasam kendimi zapt edemem, ağlarım. Bir sabah Beşiktaş’taki evimin kapısı çalındı. Osman Paşa’nın hanımefendisi sizi istiyor, dediler. Osman Paşa ki, Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa merhum, Saray’da yatsı namazını kıldıktan sonra konağa dönmüş, vefat etmiş. Hemen gittim, Hanımefendi’nin emirlerini telakki ettim:

- Paşa merhum, Hacı Bey’in yazılarını çok severdi. Paşa’nın yazı takımından bir kalem alsın, sonra paşanın kalemiyle ve mürekkebiyle alnına Besmele-i Şerif, göğsüne de “Şehidallahü ennehû lâ ilâhe illa hû” ayeti kerimesini yazsın…

Gözlerimden yaşlar dökülerek, ellerim titreyerek Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın, bir nur parçası gibi parlayan alnına Besmele-i Şerif’i, iman dolu göğsüne de Kelime-i Şehadet’i yazdım. Böylece kefenlendi ve Rabbine kavuştu.

Allah rahmet eylesin!”

Bu satırları okuyunca -itiraf edeyim ki- ben de, Hacı Nuri Efendi kadar olmasa bile hem çok heyecanlandım, hem de böyle bir şey acaba dinen de caiz mi diye düşünmekten kendimi alamadım. Daha sonra, bu günlerde yeni çıkan bir kitabı okumaya başlayınca endişemin yersiz olduğunu anladım. İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri, -bakınız- “Tuhfe-i Haliliyye” isimli eserinde, aynı konuyla ilgili olarak neler söylüyor:

“Meyyitin alnına Besmele yazılmasında dahi büyük bir fayda vardır. Eğer alnına yazılmazsa en azından kefenin, alnının üzerine gelen mahalline yazılsın. Eğer, mü’minde kalb hali gereklidir. Kalb hali yoksa zahirdeki eserlerin faydası nedir, diye sorulursa şöyle cevap verilir: ‘Mü’min dünyadayken ne kadar yakınen zayıf olsa da yine de itikaden boş değildir. Belki bazı ümmilerin imanı âlimlerden daha kuvvetlidir. Zira ümmiler; ‘Kocakarı imanına sahip olun’ vakfı üzere, umumun itikadı üzere iman etmişlerdir. Ve itikadlarından öyle kolay kolay dönmezler. Âlimler ise daldan dala konarlar. Ve nihayet onlar da kocakarıların dinine, kadın ve erkek kölelerin dinine, çiftçilerin ve benzerlerinin dinine gelirler.”

Bursevî Hazretleri, devamla daha enteresan tespitlerde de bulunuyor ama yerim müsait olmadığı için onları nakledemedim.

Adı geçen kitabı okumanız dileğiyle…

#MEB
#Allah
#Hacı Nuri Efendi
#Tokat İmam Hatip Okulu
4 yıl önce
Gazi Osman Paşa’nın alnına yazılan Besmele
Hadi kişneyin bakalım beyefendi
bir istanbul çizer"i: vehip sinan
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…