|
Sahaflar Çarşısı’nda büyük buluşma

Ferruh Bozbeyli 1950-1952 yıllarında İstanbul’a ilk defa gelince, kendisini bir anda Babıali’de, Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde ve Sahaflar Çarşısı’nda buluyor. Yeni çıkan kitapları takip ediyor ama imkânı olmadığı için her beğendiği eseri satın alamıyor, fakat kütüphanede okumayı da ihmal etmiyor.

İstanbul Üniversitesi’nden çıkar çıkmaz iki adım ötedeki Sahaflar Çarşısı’na gidiyor. Bir bakıma, bu kitap hazinesinin müdavimlerinden biri haline geliyor. Orada kültür adamlarını, kitap dostlarını tanıyor, onlarla zaman zaman çay içip sohbet ediyor. Mesela meşhur İbnülemin Mahmud Kemal Bey’le burada karşılaşıyor. Bir keresinde İbnülemin kendisini evine davet ediyor. Daha sonra, üstadın Mercan’daki konağında yapılan sohbetlerin ve fasılların müdavimi haline geliyor.

Sahaflar Çarşısı’ndan çıkar çıkmaz Kapalı Çarşı’yı takiben Babıali’nin yolunu tutuyor. Burada kitapçıları bir güzel dolaşıyor. Alamasa bile vitrinlerde seyretmenin zevkini yaşıyor. Evet efendim, bu öyle bir zevktir ki ancak tadanlar bilir. Bu zevki yıllardan beri bendeniz de tattığım, bugün bile tatmaya devam ettiğim için kendimi bahtiyar insanlar kafilesine dahil etmekte beis görmüyorum. Sadede gelecek olursak, Bozbeyli, Babıali gezmeleri sırasında bir gün o devrin meşhur kültür adamlarından ve yayıncılarından Tahsin Demiray’la tanışıyor.

Yine böyle bir gün Babıali’de kitapçı dükkânlarının arasında gezerken bir adam kolundan tutup durduruyor. “Genç adam, seni bu sokaklarda çok görüyorum. Buralarda çok dolaşıyorsun ama hiç kitap aldığına şahit olmadım” diyor. Bozbeyli, “Alacağım ama şimdi talebeyim” sadece bakmakla yetiniyorum cevabını veriyor.

Bu adam, Gayret Kitabevi’nin sahibi meşhur Garbis Efendi’dir. Garbis Efendi, delikanlıyı içeriye davet ediyor. Bozbeyli kitaplara bakarken Garbis Efendi kesilmemiş kitapları, yani sayfaları açılmamış eserleri gösteriyor. O yıllarda bu kitaplar alanlar tarafından sonradan cızır cızır kesiliyordu. Garbis Efendi ikazda bulunup, “Onlardan alma, açılmış diye müşteriye satamam, ötekilerden al” diyor ve kitap okumasına izin veriyor. Bu ünlü gayr-i müslim kitapçı bir yandan da yeni tanıştığı delikanlıyı izliyor.

Nereden aklına geldiyse “Sen dindar bir adam mısın?” sorusunu yöneltiyor. Bozbeyli de “Evet, dindar bir adamım” karşılığını verince Garbis Efendi, kendinden hiç beklenmeyen şu ilgi çekici sözleri söylüyor: “Türk yazarlarının kitaplarını hep okudum. Bunların hepsinde din adamları aşağılanıyor. Kötü rollerde tasvir ediliyor. Tabii, bu kitapları okuyan gençler de din hakkında kötü şeyler düşünüyorlar. Oysa bir Fransız romanı böyle değildir. Bir Rus romanı, bir İngiliz romanı böyle değildir. O romanlarda din adamları yüceltilir. Din adamları kusurlu gösterilmez. Ben sana şimdi bir kitap vereceğim” dedikten sonra Bozbeyli’ye “Sâmiha Ayverdi diye birisini tanıyor musun?” diye soruyor. Bozbeyli, “Hayır, adını hiç duymadım” deyince Garbis Efendi “İşte sana vereceğim kitap onun eseri. Okuyunca göreceksin, orada din adamları layık oldukları seviyede gösteriliyor. Ben bir Hıristiyanım. Ama kötülükler o kadar yaygın hale geliyor ki, inanan insanlar dirsek temasını kaybetmemelidir” diyor.

Babıali’de o zamanlar kitabevi sahibi Türklerin sayısı çok azdı. Kitapçılar daha çok Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlardı. Garbis Efendi’nin Bozbeyli’ye verdiği kitabın adı “Mesih Paşa İmamı”dır. Bozbeyli, bu kitabı bir gecede okuyor ve ertesi gün getirip teslim ediyor. Garbis Efendi, “Göz mü gezdirdin, yoksa ciddi ciddi okudun mu?” diye sorunca “Evet, dikkatli dikkatli okudum” cevabını veriyor. Garbis Efendi, anlatmasını isteyince de bir güzel anlatıyor. Bozbeyli’nin anlatışından çok hoşlanan Garbis Efendi, “Yahu genç adam, sevgimi belirtmek için seni öpmek istiyorum” diyor ve sarılıp alnından öpüyor. Bozbeyli, daha sonra, “Son Menzil” “Yolcu Nereye Gidiyorsun?” isimli kitapları dahil, Ayverdi’nin bütün eserlerini hatmediyor.

Konu burada bitmiyor. Garbis Efendi, Sâmiha Ayverdi’yi tanımak ister misin?” diye sorup da “Evet” cevabını alınca götürme sözü veriyor. Hemen Sâmiha Hanım’dan randevu alıyor. O zamanlar Atikali’de oturan Sâmiha Ayverdi’nin evine birlikte gidiyorlar. Ev sahibesi bunları güzel bir salona alıyor. Salondaki eşyalar hem en güzel şekilde tanzim edilmiştir hem de duvarlarda çok güzel eski yazılı levhalar vardır. Garbis Efendi, eski yazılı vbir levhayı göstererek, Bozbeyli’ye “Oku bakalım ne yazıyor?” diyor. O sırada Samiha Hanım daha içeriye girmemiştir. Bozbeyli eski yazı bilmediğini söylüyor. Bunun üzerine Garbis Efendi “Eski yazıyı öğrenmek yasak mı?” diye sorunca Bozbeyli “Hayır, yasak değil” cevabını veriyor. Garbis Efendi, “Peki niye öğrenmedin?” sorusunu yöneltince, Bozbeyli – tabii ki – cevap veremiyor. İlginç olan şu ki, Arap harfleriyle yazılı levhayı bu meşhur gayr-i müslim vatandaşımız okuyor. Beyit şudur:

Bulamaz neşv ü nemâ düşmeyecek hâke nebât

Mütevazı olanı Rahmet-i Râhman büyütür

Tam bu sırada Sâmiha Hanımefendi de içeri giriyor. Garbis Efendi, Bozbeyli’yi takdim ederken, “Hanım Efendi, size İstikbalde Cumhurbaşkanı olarak selamlayacağınız bir genç getirdim” diyor. (Ferruh Bozbeyli Cumhurbaşkanı olamadı ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na kadar yükseldi.) Sâmiha Ayverdi de “Ne güzel, ne güzel. İnşaallah. Allah nasip etsin” diye mukabelede bulunuyor.

Sâmiha Ayverdi, “Madem Garbis Efendi hakkınızda böyle söylüyor, pekiyi, siz mimariden anlar mısınız?” sorusunu yöneltince Bozbeyli, güzel sanatlardan mûsıkinin ilgisini çektiğini söylüyor, “Mimariye gelince, ben onu güzel sanatlar listesinde birinci sıraya koyuyorum, ama bu konuda o kadar az bilgim var ki, sadece bazı eserlere hayranlıkla bakıyorum” diyor. Bunun üzerine Sâmiha Hanımefendi, “Öyleyse sizi ağabeyimle tanıştıracağım” diye vaatte bulunuyor ve “büyük mimar Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yanında bir müddet staj gör bakalım” diyor.

EKREM HAKKI AYVERDİ VE SÜLEYMANİYE’NİN SIRLARI

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Ferruh Bozbeyli’ye göre, Ekrem Hakkı Ayverdi, bir çok önemli Osmanlı eserinin rölevesini yapan son derece kıymetli bir insandır. O kadar ki, - Allah göstermesin - bugün Süleymaniye Camii yıkılsa, yeniden bir Süleymaniye daha inşa edilir. Mabedin hangi taşı nerededir, hangi köşede ne vardır? Bu büyük mimarımız hepsinin tesbitini yapmıştır. Böylece bir çok tarihi eserimizi kayda almıştır.

Ferruh Bozbeyli ilk tanıştığı o günlerde Ekrem Hakkı Ayverdi, Süleymaniye Camii’nin rölevesini yapıyordu. Yaparken de Bozbeyli’yi yanında beraber götürüyordu. Götürmekle de kalmıyor, bu ulu mabed hakkında kendisini bilgilendiriyordu. Süleymaniye kubbesinin etrafına da birlikte çıkıyorlar, çatıda dolaşıyorlar. O yuvarlak denilen şey, aşağıdan bakınca dümdüz gözüküyor. Halbuki orada bir, hatta iki insanın yanyana yürüyebileceği bir koridor var. Ve iç kısmında nişler bulunuyor. O çukurluk nişleri sanki bir midyeymiş gibi düşünmek mümkün. Onların içi simsiyah, kömür gibi tozla doludur. Ekrem Hakkı Bey, işte bu islerden mürekkep yapılıyordu diye ilgi çekici bir açıklamada bulunuyor. Öyle ya o zaman bütün âvizeler mumla yanıyordu, bu mumlardan çıkan islerle de oralar bir güzel doluyordu. Onları zaman zaman çıkarıyorlar, temizliyorlar mürekkep için kullanıyorlardı.

Bozbeyli, İstanbul âşığı ve âlimi Ekrem Hakkı Bey’le gezilere de çıkıyordu. Bu geziler daha çok İstanbul türbelerine yönelik oluyor ve Bozbeyli bu tarihi türbeler hakkında hayli bilgi sahibi oluyor, öğrenmenin sevincini yaşıyor.

CESUR MÜSLÜMAN VE OHANNES EFENDİ

Ferruh Bozbeyli merhum hatıralarını anlatırken okuyucularının ilgisini çekmeyi, hatta onları şaşırtan anekdotlar anlatmayı sürdürüyor. Buna göre, tanıştığı ilk günden beri Garbis Efendi’ye ve kitabevine sürekli gidiyor, çayını içiyor, saygılarını sunuyor ve kültür sohbetleri yapıyor. Garbis Efendi, bir gün Bozbeyli’ye “Sen cesur bir Müslüman mısın?” diye ilgi çekici bir soru yöneltiyor. O da “Müslümanın cesuru nasıl olacak, savaşa mı gidecek?” deyince, “Hayır, mesela ben sana İncil’i versem, okumaya korkar mısın?” diyor. Bozbeyli, korkmam, cevabını veriyor ve şöyle devam ediyor: “Siz, bizi yanlış biliyorsunuz. Biz Hazreti İsa’yı da kendi Peygamberimiz gibi biliyoruz ve seviyoruz. Yani onu da Peygamber olarak tanıyoruz. Yalnız İncil’de yazılanlar Hazreti İsa’nın sözü müdür, değil midir, o başka.”

Garbis Efendi, ”Bunlar hazreti İsa’nın sözü müdür, değil midir? Onu ben de tam bilmiyorum. Ama o gün Hıristiyan büyükleri bunu ortaya koymuş. Biz de bunu kabullendik. Ben, sana bir İncil versem okur musun?” deyince Bozbeyli de tek kelimeyle cevap veriyor: “Okurum.” O zamanlar Beyoğlu’nda “Bible House” diye bir yer vardır. Burası bir Kitab-ı Mukaddes Şirketi’dir. İncil’i o zaman 119 dile tercüme etmişler. Çok ucuz fiyata satıyorlar. Onun sahibi mi, tezgahtarı mı, Ohannes isimli bir adam vardır.

Garbis Efendi, Bozbeyli’yi işte bu adama gönderiyor. O da gidip Ohannes Efendi’yle tanışıyor. Ohannes, kendisine bir İncil-i Şerif kitabı veriyor. Bozbeyli bunu okuyor ve okuduğum iyi oldu, diyor. İyi bir insan olan ve şakacı yönü de bulunan Ohannes Efendi, Bozbeyli’yi sınava tabi tutmak istiyor: “Gel bakalım, koca Müslüman! Kur’an-ı Kerim’den sana bir şey soracağım. Bakalım bilebilecek misin?” diye takılıyor.

Yine bir gün Bozbeyli, Ohannes Efendi’ye gidiyor. İçeri girince, bez üstüne kırmızı yazıyla yazılmış “İmansız olan paslı yürek sînede yüktür” mısrasını görüyor. Ohannes Efendi yazıyı göstererek “oku bakalım, koca Müslüman!” diyor. Bozbeyli okuyor, ne güzel bir söz, peki ama bunu kim söylemiş diye sormaktan da kendini alamıyor. Ohannes Efendi, “Koca Müslüman, bunu Mehmet Akif söylemiş” diyor. Kendi ifadesine göre Bozbeyli fena halde mahcup oluyor. Ohannes Efendi de durumu anlamış olmalı ki, “Yahu üzülme. Benim de bilmediğim pek çok şey var. Boş ver, üzme kendini” diye teselli ediyor. Bozbeyli, “Şimdi gidip hemen bir Safahat alacağım. Bu mısranın, bu beyitin tamamı neredeyse hepsini bulacağım” deyip Ohannes Efendi’nin yanından ayrılıyor. Kitabı alıyor ve buluyor. Beyit şöyledir:

İmandır o cevherdir ki İlahi ne büyüktür

İmansız olan paslı yürek sinede yüktür

Not: Geçen haftaki yazımızda Mareşal Fevzi Çakmak’ın ölüm tarihi sehven 17 Nisan 1950 olarak gösterilmiş. Bu yazıyı düzelten, tabib-i hâzık Doktor Turgut Betin Bey’e teşekkür ediyor, okuyuculardan özür diliyorum.

#Ferruh Bozbeyli
#Sahaflar Çarşısıi
#İbnülemin Mahmud Kemal Bey
5 yıl önce
Sahaflar Çarşısı’nda büyük buluşma
Geliyorlar mı?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü