|
Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin cennet fetvası

Türkiye’de hiçbir zaman gündemden düşmeyen biri dini, diğeri bedeni iki konu var ki, ne zaman onlardan söz açılsa herkes allâme kesilir. İnsanlar, ehliyet sahibi olup olmadıklarını düşünmeden ulu orta konuşmaya, saçma sapan sözler söylemeye kendilerini öyle kaptırırlar ki durdurana aşk olsun!

Üç beş kişinin bulunduğu bir mecliste “şuram ağrıyor” demeye görün, oradakiler hemen uzman doktor kesilirler, ilaç üstüne ilaç tavsiye ederler, akla hayale gelmedik tavsiyelerde bulunurlar. Dini konular açıldığı zaman da aynı densizlik söz konusu olur. Bilen de konuşur, bilmeyen de. Hatta bilmeyen, bilene göre daha fazla çene çalar, fetva üstüne fetva (!) vermeye başlar. Bu had bilmemezlik daha çok Kurban Bayramlarında kendini gösterir. Mesela çağdaş Ebu Cehillerden biri, geçen Kurban Bayramlarından birinde şöyle saçmalıyordu: “Yeni yeni ortaya çıktı ki, ne gökten kurdeleli koç indi, ne ‘beni kes’ dedi. Ne ‘kurban’ kesmek anlamında… Ne cennete giderken koçun sırtına biniliyor, ne de hayvan kesmek farz. Anlamadığınız bir dilden ibadet yaparsanız işte böyle olur.

Ancak kimileri yine de mutlaka kan akıtmaktan yana (Sanki her gün yüz binlerce hayvanın kanı akıtılmıyor ve bu herif hiç et yemiyor). Mutlaka hayvanı yatırıp boğazlayacak. (Ayakta mı boğazlamak gerekiyor?) Mutlaka kan kokusu alacak. Mutlaka kan görecek. Mutlaka çocukların gözleri önünde, kapı eşiğinde, sokak ortasında, balkonda, terasta hayvanın gırtlağına bıçağı sürtecek.

Çağdaş bir kesime de karşı. Mutlaka mahalleyi kokutacak. Acısız kesme de kabul etmiyor. Hayvan mutlaka acı duyacak.

O parayı ilaca, mamaya, süte, çadırında az bir sıcaklığa ihtiyacı olan depremzedelere vermenin Allah katında daha sevap olacağını da kabul etmiyor. İlla kavurma yiyecek. (Cahil köşe yazarı bilmiyor ki, kurban kesmek bu sayılan işleri yapmaya engel olmadığı gibi, yine kurban sadece kavurma yemek için değil, Allah emrettiği, yani ibadet olduğu için kesilir.)”

Bu satırların sahibi sadece cahil değil, aynı zamanda küstah olduğu için yazısını şöyle bitiriyor: “Ve ben böyleleriyle aynı cennete gitmek istemem!”

Bu hezeyanları okuduktan sonra acaba geçmiş devirlerde de böyle saçmalayanlar, şununla bununla cennete bile gitmem diyenler var mı diye düşünmeye başladım. Neden sonra merhum Orhan Şaik Gökyay’ın azılı bir İslam düşmanına cevaben kaleme aldığı yazı aklıma geldi. Gökyay, Kanuni Sultan Süleyman’ın şeyhülislamı Ebussuud Efendi’nin ilmî müktesebatı hakkında bilgi verdikten sonra sözü ilgi çekici fetvalarına getiriyor ve bir iki örnek veriyor. Şöyle:

Soru:

Zeyd, avretlerin (kadınların) olduğu Cennet bana gerekmez derse, ne lazım gelir?

Cevap:

Gerekmezse Cehenneme gitsin.

İşte, böyle soruya, böyle cevap verilir. Buna taşı gediğine koymak denildiği zaten biliniyor. Eskiler, edebiyatı tarif ederken “Muktezâyı hale mutabık serd-i kelâm etmektir” diyorlar. Gençlerin, hatta yaşlıların da anlaması için tercüme (!) edeyim “Edebiyat, muhatabın anladığı dilden konuşma sanatıdır.” Duyduğuma göre rahmetli İbrahim Kirazoğlu, “Yerinde ve zamanında söylenen ağır söz, belâgatten ve fesahatten sayılır” dermiş. Doğrudur, Mesnevi dâhil birçok dini eserde bu minval üzere söylenmiş sözlere rastlıyoruz.

Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin işte ilgi çekici iki fetvası daha:

Soru:

Afyon macunu ve afyon yutmaya müptela olan bazı kimseler, bu iptilalarından (kötü alışkanlıklarından) kurtulmak için şarap içseler caiz olur mu?

Cevap:

Afyon müptelası kimseler insanlıktan çıkmışlardır. Ne b… yerlerse yesinler.

Sadece Ebussuud Efendi mi, Kanuni Sultan Süleyman devrinin diğer şeyhülislamı meşhur Zenbilli Ali Efendi’nin de böyle fetvaları var. Bunlardan bir örnek görmek istiyorsanız, “Sikke-i Tasdik-i Gaybi”yi okumanız gerekiyor.

İşte ilginç bir Ebussuud fetvası daha:

Soru:

Bir mescidde imam olmakla, dülgerlik işlemekten hangisi daha üstündür?

Cevap:

Asla namazı bırakmadan, sanat işlemek daha makbuldür!

Gördüğünüz gibi, bir cahilin cesaretinden yola çıkıp sözü Şeyhülislam merhum Ebussuud Efendi hazretlerine getirdik. Zaten sohbet de böyle bir şey değil mi? Unutmayalım, ağaçta hiç kıpırdamadan duran kuş değil, daldan dala atlayan kuş daha fazla ilgi çeker.

Bu büyük İslam âlimi hakkında -müsaadenizle- bir iki cümle daha söyleyeyim. Cihan hükümdarı Kanuni’nin Zigetvar seferine giderken, “Halde haldaşım, sinde sindaşım, âhiret karındaşım, tarik-i Hak’da yoldaşım!” diye iltifat ettiği Ebussuud Efendi, Osmanlı Devleti’nin 14. şeyhülislamıdır. En meşhur eseri, muazzam tefsiridir. Fıkıhta ve tefsirde zirve bir isimdir.

İsklip’te bir cami, İstanbul’da iki hamam, Eyüp’te bir mektep yaptırdı. Merhumun Türkçe şiirleri, daha çok bilgi kuvvetiyle söylenmiş manzumelerdir. Arapça şiirleri de Arap edebiyatının başarılı eserleri arasındadır. Kabri, Eyüp Sultan türbesine çok yakındır.

Sirkeci’deki “Ebussuud Caddesi”ne bu ismin niçin verildiğini de –lütfen- siz araştırınız.

#Ebussuud
#Şeyhülislam
#Cennet
#Fetva
4 yıl önce
Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin cennet fetvası
Allah dilediğine mi hidayet verir? [3]
Çağlayan Adliyesi’ne saldıran teröristler 5 yargı mensubunu rehin alıp canlı yayında şehit edeceklerdi!
Böyle bir bilim adamı Tayyip Erdoğan’ı nasıl destekler?
Bu iş sarı öküz hikayesini hatırlatıyor
Ne olacak bu anne babaların hali?