|
Usta mücellidler ve harika cildciler

Geçenlerde Hakk’ın rahmetine kavuşan İslam Seçen, cilt sanatının en gözde isimlerinden biriydi. Onun vefatıyla zamanın yıprattığı kitaplar bir kere daha öksüz ve yetim kaldı. Bilindiği üzere ciltcilik de güzel sanatların bir diğer koludur. Osmanlılar zamanında bu sanata büyük önem veriliyordu. Usta mücellidlerin tezgâhından çıkan “saray ciltleri” göz kamaştırıcı bir özellik ve güzellik taşıyordu. Sultan Abdülhamid Han’ın kurduğu ve hafız-ı kütüplüğünü Kalkandelenli Sabri Bey’in yaptığı Yıldız Kütüphanesi’ndeki kitaplara şöyle bir göz atılırsa sarayciltlerinin ihtişamı derhal kendisini gösterir.

Merhum İslam Seçen Bey, isminin gereğini yerine getiriyor, işlerini Müslümanca yapıyor, böylece cilt sanatına büyük bir katkıda bulunuyordu. Onun için Osmanlı cilt sanatını Cumhuriyet devrinde devam ettiren büyük usta dersek gerçeği dile getirmiş oluruz. Rahmetli, Süleymaniye Kütüphanesi’nde cild ve patoloji servisini kurdu, burada 27 yıl görev yaptı. Kütüphanede karşılaştığı binlerce perişan kitabı ciltlemek suretiyle hem maharetini göstermiş oldu hem de kıymetli eserlerin yüzünü güldürdü. Ayrıca 1977’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü, Geleneksel Türk Ciltçiliği Bölümü’nü kurdu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Böylece genç nesillerle hem sanatını, hem de tecrübelerini paylaşmış oldu. Geçen gün, merhumun ölümünden hemen sonra Yeni Şafak Pazar’da neşredilen yazı, bu satırları kaleme almama sebep oldu. Bu vesileyle, kendisine Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

Söylemeden edemeyeceğim, bendeniz de cildli kitaplara, biraz da ciddi kitaplar gözüyle bakıyorum. Diğer bir ifadeyle, cildli kitaplar aynı zamanda dekoratif bir unsur olarak da kendilerini gösterdikleri için onlardan hoşlanıyorum. Durum böyle olunca kütüphanemdeki kitapların yarıdan fazlasını yeni elbiseler giyinmiş ilim ve sanat güzelleri teşkil ediyor. Davet edildiğim bir programda kitapla ilgili konuşurken, bir ara, ‘Bende cilt hastalığı var’ demiştim. Dinleyicilerden biri yanıma yaklaşarak, ‘Hocam, tanıdığım iyi bir cilt doktoru var, isterseniz sizi ona yönlendireyim’ dedi. ‘Yok, benim bu hastalığım bedenimle ilgili değil, kitaplarımla alakalı’ cevabını verdim.

Doğrusunu söylemek gerekirse, sağlam ve güzel ciltlenmiş kitaplar, kütüphanelerde bir başka duruyorlar. Kültür tarihimizin önemli isimlerinden Faik Reşad Bey, “Külliyat-ı Letaif” isimli eserinde, konumuzla ilgili şöyle bir anekdot naklediyor:

Bir ilim adamı, son derece düzenli ve mükemmel bir kütüphaneyi gezdiği sırada, gözleri kamaştıran yaldızlı meşin cildli kitapları görünce şöyle diyor: Bu kütüphane böyle nefis cildlerle, ustaca işlenmiş bir deri sergisine benziyor. Burada müelliflerin kudretlerinden ziyade mücellidlerin maharetleri göze çarpıyor.

Esefle ifade edeyim ki, maharetleri hazırladıkları ciltlere yansıyan usta mücellidlerin sayısı günümüzde hayli azaldı. Acemi cildciler yahut işine gerekli önemi vermeyen sözde mücellidler, kendilerine teslim edilen kitapları – sözüm ona – ciltlerken adeta katlediyorlar. Mesela traşlama işlemini yaparken gerekli dikkati göstermeyip yazıları, daha doğrusu kenardaki satırları kesiyorlar. Ayrıca, sırtlarını dikerken iplik geçirilecek yerleri derin kesip içeride ipliklerin görünmesine yol açıyorlar. Sayfaları çevirdiğinizde iplikler görünüyorsa, dikiş yerleri gözünüzü rahatsız ediyorsa – biliniz ki – kötü bir mücellidle çalışıyorsunuz ve işinin ehli olmayan o mücellid kitabınızı katletmiş oluyor.

Eskilerin, “Mütercim katildir” diye bir sözü var. Tercüme yapanlar, eğer her iki dili de mükemmel bilmiyorlarsa hataya düşmekten, yanlış yapmaktan kendilerini kurtaramazlar. Durum böyle olunca da “Mütercim katildir” sözüne hak kazanırlar. Aynı katliâm – hiç şüphe yok ki – mücellidi için de geçerlidir. Bir cildci – yukarıda da belirtildiği üzere – kitabı cildliyorum derken onu fena halde tahrip ederse, o da aynı kategoriye girer, katil mücellid sınıfına dahil olur.

Son söz olarak söylemek isterim ki, günümüzde az da olsa işinin ehli usta mücellidler var. Bunlardan biri de Kadıköy’de mesleğini icra eden Doğan Ülgenciler Bey’dir. Ben de kitaplarımı ona cildletiyorum. Unutmayalım cild işi,ciddi iştir.

CEHÂLETTEN
DAHA BETER

Son zamanlarda sık sık ekranlarda görülen, ihtisas alanının dışında her konuda fikir beyan eden, abuk sabuk sözleriyle kafaları karıştıran bir profesör, kendisine yöneltilen bir soruyu cevaplandırırken şöyle demiş:

“Türkler cahil bırakılmadı, kendi kendilerini cahil ettiler. En cahil Türkler, Müslüman Türklerdir.”

Şu anekdot bu sözün sahibine yönelik iyi bir cevap olacağı için aşağıya kaydediyorum.

Büyük tarih ve edebiyat bilginimiz İbnülemin Mahmud Kemal İnal, aralarında konuşan iki akademisyeni yakın mesafeden dinliyormuş. Onların hayli uzun süren tartışması bitince üstad, yanındaki ahbabına dönüp, şöyle ilgi çekici bir cümle söylemiş. Şu, sağdaki adamın cahil olduğu anlaşılıyor, soldakine gelince, onda cehalet bile yok!..

Hüküm: Kendilerinde cehalet bile olmayan böyle adamların abuk sabuk lafları, şahıslarını maskara etmekten başka bir işe yaramaz.

#Kalkandelenli Sabri Bey
#Mütercim
#Tercüme
#İbnülemin Mahmud Kemal İnal
4 yıl önce
Usta mücellidler ve harika cildciler
Gerçek Sultanlar
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü