Futbolla ünsiyetleri aslında çok da yeni olmayan "Yankee" lere futbolu bir kalecinin bu denli sevdireceğini kimse düşünmemişti muhakkak. ABD kalecisi Tim Howard bilhassa Belçika maçındaki kurtarışlarıyla ülkesinde kahraman haline geldi; üstelik kaybettikleri bir maçtan sonra. Dünya Kupası televizyon yayınlarının en yüksek bedelle satıldığı ülkenin ABD olduğunu duyunca şaşırmıştım. Bilgiyi paylaşan arkadaşım şaşkınlığımı yüzümden okuyunca "Hispanikleri hesapla" dedi. Ama görünen o ki bu kez futbolla ilgilenen sadece ABD"de yaşayan Latinler değil ülkenin ciddi bir bölümü "soccer" dedikleri oyuna merak saldı. Vaktiyle Pele, Beckham gibi yıldız oyuncuların futbolu tutundurma adına transfer edildikleri ABD kulüplerindeki etkileri Howard kadar olmamıştır. Futbolun öğretici yönü bir kere daha devreye girer ve denilebilir ki; zorlama yöntemlerle topluma yön verilmez, bırakın kendi kendine gelişsin.

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ülkesinin futbola mesafesi FIFA adına büyük kayıp. Sadece o mu yine, Çin"den sonra dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi, Hindistan da tam anlamıyla "topa girmeyen" ülkelerden. Bugüne dek Dünya Kupası finallerine hiç katılamamış "Gandi"nin memleketi". Onlar da bir Dünya Kupası finallerine giderse şimdikinden daha çok seveceklerdir futbolu, kriket kadar olmasa da...

Dünya Kupası"nın futbolun gelişimi ve yayılmasındaki başat konumunun devam ettiğini anlatmaya çalışıyorum efendim. Ne kadar Şampiyonlar Ligi gibi ekonomik değeri ve mazhar olduğu ilgi yüksek organizasyonlar olursa olsun oyunun "çatı organizasyonu" hâlâ Dünya Kupası"dır.