|
27 Mayıs, kötülüğün elitizmi

Soğuk Savaş yılları bir darbeler dönemidir. Ortadoğu için bu daha da geçerli. Mısır, Irak, İran ve Türkiye’de bu darbeler yaşanır. Hepsini de askeri cuntalar yapar. Hepsi de sert bir ideolojiye dayanır. Hepsi de ülkesini baştan başa yeniden “yaratmak” ister! Kendilerine devrim adını verirler. Çünkü Fransız devrimi ve Bolşevik devrimi gibi bütün toplumsal ve siyasal düzeni değiştirerek yepyeni bir dünya kurmanın peşindedirler. Devrim arabaları ve devrim yüzükleri 27 Mayıs Darbesinin peşinden gelir. Kendilerini “karşı devrim” diye tanımlarlar. Yani Türkiye’de DP ile yaşanan çok partili sistem ve siyasal çoğulculuk Kemalizm’in devrimlerine karşı olduğu anlayışını benimsiyorlar. Aslında devrim bir yakıştırma. Ne Fransız Devrimi ne de Bolşevik devrimi felsefesi var burada. Tamamen darbeci bunlar. Adını açık ve net koyalım.

27 Mayıs darbecileri, kendilerine “hürriyet mücadelesi, “demokratik düzeni koruyucu” ve “hukuk devleti ihtilali” adını verseler de yaptıkları düpedüz darbedir. Çünkü ordu içerisinde daha 1954 yılında komiteler, yani cuntalar kuruyorlar. İstanbul cuntası ve Ankara cuntası. Daha sonra birleşiyorlar. Sivil siyaseti zorla ele geçiriyorlar. Milli Mücadeleyi, savaşı en zor zamanlarda bile yöneterek kapısını açık tutan TBMM’ni basıyorlar. Ona el koyuyorlar. Kapısına kilit vuruyorlar. Kapısına kilit vurulan milli iradedir, demokrasidir, sivil siyasettir. Anayasayı fesh ediyorlar. 1924 yılında yapılan anayasaya el konuyor. Toplumsal sözleşme yırtılıyor!

Darbe, önce devlete ve demokratik organlarına zorla/silahla el koyuyor. Orduyu ve bürokrasiyi tasfiye ediyor. Ordunun merkezini oluşturan, tecrübe ve yetkinliğini temsil eden generaller tutuklanıp görevlerine son veriliyor. 235 general ve 5 bine yakın subay atılıyor. Genç subaylar üstlerinde yer alan, tecrübeli ve yetkin generallere yapmadıkları hakaretleri bırakmıyorlar. Üst yargı da aynı akıbete uğruyor. 54 kişilik üst yargı mensubunun 28’i görevden alınıyor. Tam bir devlete el koyma hareketi.

Darbe, CHP’nin cesaretlendirici teşvikleriyle gerçekleşiyor. İnönü, “büyük taarruz” adıyla Anadolu’da mitingler yapıyor. Uşak ve İstanbul’da halk ona tepki gösteriyor. Arbedeler yaşanıyor. İnönü, TBMM’de de bu sert ve darbe çağrıştıran muhalefete devam ediyor. “Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır. Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam” diyor. Nitekim darbe anayasası hazırlanırken CHP en yüksek katılımla, 49 üye ile yerini alacak.

Darbe, Yüksek Adalet Divanı adıyla uyduruk bir mahkeme kuruyor. Olağanüstü mahkemedir bu. Tıpkı istiklal mahkemeleri gibi. Bunun için de uyduruk davalarla uyduruk yargılanmalar devam eder. DP, her şeyle suçlanır. Milletvekillerinin 12 uçak dolusu altınla ve parayla yurtdışına kaçışından tutun da bebek ve köpek davasına kadar... Celal Bayar, Atatürk Orman Çiftliğine ederinden yüksek bir fiyatla köpek aldırdığı için beş yıl ile yargılanır. Menderes, Ayhan Aydan’dan bebek doğurtup Fahri Atabeye öldürttüğü iddiasıyla idamla yargılanır. Kadın yargıç mahkemede ,başbakanlıkta bulduğunu söylediği bir kadın çamaşırını alıp gösterir ve bunu kanıt sayar.

Darbeler, yalanlar ve iftiralarla, düzmece yargılamalar sonucunda başbakanını ve bakanlarını ipe götürür. Zulmün, haksızlığın ve tahakkümün en şedit biçimini uygular. Yargı, onun emrindedir. Bir anayasa da hazırlar. Türkiye darbe geleneğiyle tanışır. İlk darbe, ilk meclis baskını, ilk anayasa feshi, ilk idamlar ve ilk darbe anayasası. İstanbul’dan ve Ankara’dan “kara cübbeli” hukukçular darbe anayasasını hazırlar. Milli Birlik Komite cuntası, emirler verir. Yol gösterir. Anayasa Komisyon Başkanı İstanbul Üniversitesi rektörü profesör Sıtkı Sami Onar. Onar, öğrenci eylemlerinde ölümlerin çok olduğu yalanına ilginç bir yalanla katılır: “Naaşları belki bulamayacağız, ölülerimiz var”. Bu yalandan darbeci bir anayasa hazırlanır.

Darbe, kendi sol Kemalist zihniyetine göre yeni bir devlet tesis eder. Yeni kurumlar üretir. MGK, DGM, OYAK, Odalar…Bir çok üst kurul icat eder. Demokrasi ve halkın iradesi bu oligarşik yapı ile kuşatılır. Demokrasi, halktan gelen ve halkın yönettiği bir sistem olmaktan çıkarılmak istenir. Elitizm sivil ve askeri bürokrasi eşliğinde “yeni rejimin” ruhu olur.

Her darbe, topluma ve devlete vurulmuş bir darptır. 27 Mayıs darbesi, bunu başlatır. Kötülüğün başlangıcıdır. Kötülüğün elitizmi… En yıkıcı, en tehlikeli ve en uzun ömürlü kötülüktür bu. Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlaşması” tezinin aksine, “kötülüğün elitizmi” . Oligarşiden, merkezden ve cuntadan gelen kötülük.

#27 Mayıs
#Darbe
#Cunta
4 yıl önce
27 Mayıs, kötülüğün elitizmi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler