|
Darbeler ve isyanlar çağında kurtuluş rüyamız

Abbas Medeni rahmete göçtü. Hayatı 1960’larda başlayan ve 1990’larda dönüşen İslami hareketlere ayna tutan bir lider. İslami hareketin çağdaş dönem önemli bir lideri. 1933 yılında, Cezayir’in kırsalında bir ulema aile ortamında dünyaya geliyor. Hayatının baharında milliyetçi bir aktivist olarak Cezayir Halk Partisi’ne katılır. Cezayir’in bağımsızlığı için Fransızlara karşı savaşır. 1954-1962 yılları arasında, Cezayir’in bağımsızlık ilanına kadar Fransızlar onu hapiste tutar. Sonra felsefe eğitimini Cezayir Üniversitesi’nde tamamlar, arkasında Londra’da post-doktora yapar. Cezayir bağımsızlık savaşıyla Fransızlar ülkeden atılırken sivil bir lider olarak Ahmet Bin Bella iktidara gelmiştir. Çok geçmeden general Bumedyen arkadaşına karşı darbe yaparak diktatör bir rejim kuracaktır.



Medeni, arkadaşı Şeyh Ali Belhac ile beraber Selamet Cephesi Partisi’ni kurarlar. FIS, yani Selamet Cephesi Partisi yerel seçimlerde büyük başarılara ulaşır. Ancak olmadık provokasyonlarla karşılaşır. Buna rağmen şiddetten uzak durur. 1990’larda Milli Selamet Cephesi partisi ile ülke genelinde oyların ezici bir çoğunluğunu kazanır. Demokrasi, Cezayir’de İslam’la uzlaşarak var ortaya çalışır. Bu gelişme ne darbecilerin ne de Fransızların hoşuna gider. Bir çok komitacı eylem düzenlenir. Kan dökülür. Binlerce insan katledilir. Abbas Medeni ve diğer liderler tutuklanır. 1992 yılında askeri cunta yönetime yine bir el koyar ve FIS kapatılır. Abbas Medeni de diğer liderlerle beraber tutuklanır ve idam cezasına çarptırılır.

Abbas Medeni ve onun liderliğini yaptığı FIS örneğinde demokrasi, İslami hareketler ve darbeler ilişkisi Cezayir örneğinde bugün tekrar tekrar farklı toplumlarda yaşanıyor. Sadece toplumların adı değişiyor. Sisi, Ortadoğu’nun en önemli devletlerinden birisinin başına yine darbe ile geldi. Sudan’da darbe ile gelen Beşir, şimdi yine darbe ile yerinden gitti. Halk sokaklarda devrim şarkılarını söyleyip dans ediyor. Ancak generaller çoktan yönetimi ele almış durumdalar. Mesele sadece general gruplar arasındaki rekabette düğümleniyor. Libya’da da, BM tarafından da meşru idareyi temsil eden siyasal mutabakata karşı Hafter adlı general ortaya çıktı. Trump onu tanıdığını söylüyor. Ne BM tanıyor ne de mutabakatı.

Bölgemiz bu kadar çok darbelerin yapıldığı bir konjonktürden geçiyor. Generaller ofislerde darbe planlarken, sokaklarda da kitleler devrim diye bağırıyor. Aslında 1950 ortalarından itibaren bunlar Ortadoğu’da olağan şeyler. Ancak olağan olmayan bir şey daha doğdu. Bunu fazla kimse hesap edememişti. İsyanlar çağının doğuşudur bu!

En azından çağları bölgesel düzeyde de ele alırsak, Ortadoğu açısından bir isyanlar çağını yaşıyoruz. Darbecilere karşı şimdi böyle bir dinamik ortaya çıktı. El-Kaide ve İŞİD başta olmak üzere onlarca şiddet grubu hiçbir norm tanımadan yakıp yıkıyor ortalığı. Ne savaş hukuku ne de din tanıyorlar. Dini dinle ters yüz ediyorlar. Haricilik, selefilik ve vehhabilik bileşkesinden doğan bu isyancılar her şey yapıyor. Gerektiğinde herkesi kafir ilan ederek en iyi Müslüman biziz diyorlar. Gerektiğinde kudret bizde diyerek “vahşeti yönetmek” stratejilerini geliştiriyorlar. Özerk bölgeleri ilan ediyorlar. Kendilerine devlet diyorlar. Vahşet, ateş ve tekfir karışımından dumanlar göklere yükseliyor.

Diktatörler, bu tabloyu tamamlıyor. Monarşi diktatörler, aile diktatörleri, kabile diktatörleri, askeri diktatörler… Hepsi de düzen vaat ediyor. Hepsi de yangını söndüreceğini iddia ediyor. Hepsi de insanların kulluğuna ve kendilerinin efendiliğine bedel istiyor. Hepsi de küresel emperyalizm ile her çeşit ahlaksız pratikleri arsız bir biçimde sergiliyorlar. Artık isyancıların, diktatörlerin ve emperyalistlerin beraber çatıştıkları bir savaşlar dönemini yaşıyoruz.

Cezayir yine sokaklarda. Biyolojik miadı dolan darbeci Buteflika yerine, şimdi yeni düzen için kavgalar yaşanıyor. Halk yine sokaklara dökülüyor. Yine devrim şarkılarını söylüyorlar. Kan yine sokaklarda akacak. Askerler yine ofislerinde darbelerinin planlarını yapacak. Kitleler umutsuzluk içinde isyanlara koşacak. İsyan Çağı, Ortadoğu’da post-modern bir karanlık çağ getirecek. Ölüm, sahile vuran çocukların bedeninde ortaya çıkacak. Tecavüz, Yezidi kadınların çığlıklarında yansıyacak. Darbecilerin işkenceleri, genç bedenlerin derilerinde yürüyecek. Siyonist saldırılar çocukları sakat bırakacak.

Yapıcı umut neredesin? Türkiye neredesin? Seni de mi post-modern karanlık Ortadoğu isyanlar çağına katmak istiyorlar? Toplumsal bilincin bundan mı bu kadar yarılmış durumda? İhtilaflara bu kadar boğulman bu sebeplerden mi kaynaklanıyor? Oysa sen Ortadoğu’da son umutsun, son rüyasın, son kurtuluşsun.

#​Abbas Medeni
#Cezayir
5 yıl önce
Darbeler ve isyanlar çağında kurtuluş rüyamız
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi