|
Kadına şiddetin gerçek yüzü

Modernitenin ürettiği günleri kutlamak gibi bir derdim yok. Ama bugün bir istisna yapayım. Çünkü dünyanın başında ciddi bir bela var. Kadına yönelik şiddet belasıdır bu. Brezilya’da her gün 4 kadın öldürülüyor, Senegal’de kadınların %83’ü şiddete maruz kalıyor. Güney Afrika’da her gün üç kadın katlediliyor. Türkiye’nin de sicili pek parlak değil. Kadın haklarını göklerde taşıyan Avrupa ülkelerinde de çok nahoş manzaralar var. Fransa’da geçen yıl 101 kadın cinayeti yaşandı. 2019 Mart ayında yaşanan Julie Douib cinayeti, kadına yönelik şiddetin Fransa’daki boyutlarını gösteriyor. Douible’nin babası, “Yapması gereken her şeyi yaptı, o adalet sistemine güveniyordu” diyor. Kocasından şiddet gören Douib, 43 yaşındaydı. İki çocuğunu alarak evden ayrıldı. Kocasının ona uyguladığı şiddeti defalarca polise bildirdi. Fakat hiç bir işlem yapılmadı yine de. Kendisine şiddet uygulayan 43 yaşındaki eşi Bruno Garcias’un ruhsatlı silahı olduğunu ve onu vurmasından korktuğunu da polise söyledi. Fransız polisi ise şöyle cevap verdi: “Üzgünüm hanımefendi, ancak eşinizin ruhsatını, silahı size doğrultmadığı sürece elinden alamam” Sonunda korktuğu başına geldi ve Julie, şikâyetten iki gün sonra eski kocası tarafından vurularak öldürüldü.

Dünyanın her yerinden de kadına yönelen şiddet çok yaygın. Belki kadına şiddetin aşikar edilmesiyle ilgili. Belki halı altına süpürülen şiddetin gün yüzüne çıkasıyla ilgili. Belki kadına şiddeti konuşma serbestliği olduğu ve meselenin üstüne daha çok gidilmesiyle ilgili. Ama bütün bunlar şiddet olgusunun gerçekliğini gösteriyor. Herkes bu konuda hem fikir. Fakat şiddetin kökeni nedir? Şiddeti besleyen, üreten ve yayan temel kaynaklar nedelerdir? Üzerinde düşünmemiz gereken sorular bunlar. Batı dünyası ve modernlik at gözüyle geleneği, dini ve aileyi suçluyor. Kadına yönelik şiddetle başa çıkmak için ileri sürülen İstanbul Sözleşmesi bunu apaçık bir biçimde ortaya koyuyor. Oysa geleneğin ve dinin canına okuyan Fransa’da bile ciddi kadın cinayetleri işleniyor. Dolayısıyla mesele çok katmanlı bir boyuta sahip. Kadına şiddeti besleyen çoğul faktörler var. Bunları ortaya koyup ve bunlar üzerinde düşünmedikçe kestirmeden ileri sürülen gelenek ve din sadece kadına şiddetin gerçek kökenlerini örtmekten öte işe yaramıyor.

Kadına yönelik şiddetin çoğul kökenleri üzerine düşünmeliyiz artık. Alkolizm ve uyuşturucu bağımlılığı, gayri meşru ilişkiler, kapitalizmin insan bilinçleri üzerinde ürettiği iş baskısı, erkeğin kaybolan saygınlık ve kendini algılayan hiçlik psikolojisi…Fakat kapitalizm ve modern hayat alkolizm ve madde bağımlılığından bahsetmiyor bile. Sosyolojik kamuoyu araştırmalarında bu olgulara yönelik sorular bile yok. Neden? Çünkü bunlarsız yaşayamayacağına inanıyorlar. Çünkü bunlar büyük endüstriyel boyutlara sahip. Alkolizm de madde bağımlılığı da bir endüstri. Bugün Batıda toplumlarında madde bağımlılığı aşama aşama normalleşiyor artık. Bunlarla bırakın yüzleşmeyi, bunlara direnenler özgürlüğe karşı çıkan olarak damgalanıyor.

Kadına özgürlük ve insana özgürlük söylemlerinde yaşanan büyük kaymalar var. Bu da kadına şiddetin üretilmesinde çok önemli bir etken. Çünkü özgürlük artık bireyin her şeyi istediği şeyi yapması olarak görülüyor. Arzular şelale! Nefisler dört nala! Özgürlük arzuladığın her şeyi yapma kapasitesi ve pratiği. Ne kocanın, ne hatunun, ne ailenin ne babanın önemi var. Kendini gerçekleştirmek tamamen arzuların serbestliğine indirgenmiş bir özgürlükle ile anlatılıyor. Mesuliyetler ve sadakatler özgür olmak için engel görülüyor. Erkek, otorite kaybına uğruyor. Hiç, işe yaramaz veya özgürlüğünü yine alkolde, uyuşturucuda, serbestlikte arayan bir hayata savruluyor. Her gün yeni arzuları keşfetmenin ve yaşamanın peşine düşüyor. Evlilik ve çocuk bir engeller nesnesi. Spor salonlarında pazuları şişirerek ve dağlarda kendini uçurumlardan aşağı atarak erkekliğini kurtaracak güya!

Kadın annedir, merhamettir, evin ruhudur. Kapitalist çalışma hayatından gelen yük ona çok fazla. Erkeğe göre iki kat çalışır. Bütün eşitlik kültürüne rağmen, erkek her zaman “evin kadını” imajını taşır bilincinde. Bunu arar. Kadın, hem ev hem de iş hayatı altında zorlanır. Ağır yükü taşımakta zorlanır. İş hayatının çatışmacı ve rekabetçi erkekler dünyasında gerginleşir. Eşit olmak için mücadele eder. Başardıkça da erkeğe dönüşür. Çünkü kapitalizm erkektir. Sonuçta kadına şiddetin kökeninde kapitalist iş hayatı ile ev arasındaki uyuşmazlık, alkolizm-madde bağımlılığı ve benliği baştan çıkaran özgürlük anlayışı var. Kadına şiddetin çoğul kökenleri bunlar.

#Kadına şiddet
3 yıl önce
Kadına şiddetin gerçek yüzü
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak