|
Kubbede zıplamak ve altında çöken kültür

Eminönü’nde birçok tarihi eser var. Bunlardan biri de Ali Paşa Hanı. Bir tiyatro çevresinin mülkiyetine aldığı bu han, içinde tiyatro oyunları sergileniyor. Ancak aynı zamanda reklam tanıtım filmleri de çekiyorlar. Son çekimlerden birisinde kubbenin üzerinde zıplama sahnesi yeralıyor. Kubbenin üzerinde zıplamak! Kimin aklına gelir böyle bir üretken fikir! Kubbeyi çiğnemek mi bu, kubbeyi ayakları altına mı almak, yoksa kubbeden öç almak mı? Yoruma açık. Onlarcası yapılabilir. Ya da salt bir film sahnesi işte deyip geçebilirsiniz de. Bu o kadar kolay değil. Çünkü kubbe, kubbedir. Kubbe kutsal mekanlar kadar dinî olmayan mekanlarda da yaygın. Onların üzerinde zıplamak ya da hoplamanın nasıl bir psikolojiye dayandığını merak etmeden edemiyor insan.


Üzerinde zıplanan kubbe çöküyor. İşte tam da bu diyor insan kendi kendine. Kubbe üzerinde zıplayarak onu çökertmek! Nasıl bir psikoloji ve nasıl bir psikanaliz? Kubbe ve kule her zaman bana iki farklı kültürün sembolik anlatımlarını çağrıştırır. Birçok kimse için de öyledir. Kubbe, klasiktir, dinîdir veya en azından dinî paradigmaya dayalı bir kültürü simgeler. M. Eliade mühim bir dinler tarihçisi. Aynı zamanda din fenomenolojisinin üstatlarından. Onun kutsallık ve kubbe ilişkileri yorumu insanı hayranlık içinde bırakır. Hakeza din üzerine çalışan ve kutsallığı araştıran başka bir fenomenoloji üstadı sosyologd P. Berger de Kutsal Kubbe’den bahseder. Ona göre varlığın koruyucu şemsiyesidir kutsal kubbe. Varlığı bütün şer güçlere karşı savunan en büyük savunma gücü. Ruhani varlıklar dünyasında güvenlik ağıdır adeta. Sosyolog Berger, insanın anlam dünyasına karşı tehdit edici güçlerin kutsal kubbe ile korunduğunu söyler.

Medeniyetimiz “çil çil serpilmiş kubbeler”den müteşekkil. Büyük edebiyatçımız medeniyetimizi böyle anlatır. Bütün şehirlerimiz kubbelerle oya gibi işlenir. Kubbeler, gökle kucaklaşmanın anlatımı. Yerle gök arasındaki mesafenin kayıplara karışması. Bu nedenle divan edebiyatımızın büyük şairimiz Baki tarafından, varlık “baki kalan bu gök kubbede bir hoş sada” ile tanımlanır. Gök kubbe, baki kalandır. Yerdeki kubbeler de onun izdüşümleri. Orada sada bırakabiliriz. Yani varlığımızın izlerini, insanın işaretlerini.

Kubbe, bu kadar çok şey anlatıyor bize. O artık madde olmanın ötesinde bir mana. Onunla ilgili hislerimiz ve çağrışımlarımız bize anlam veriyor. Onunla kurduğumuz ilişki de bu nedenle bir madde olmadan çok apayrı. Taş, ağaç, harç değildir. Bir inşaat da değil. Belki taşa geçmiş bir hal, bir his, bir duygu, bir renk. Taşta kendisini dünyaya sunan bir ruh! O nedenle üzerinde ne zıplanır ne de hoplanılır. Onun altında oturulur, namaz kılınır, yaşanır.

Kültür reklam ve tanıtımın üzerinde zıplandığı bir alana dönüşürse vay o kültür ve sanatın haline! Onun altında sanatın da kültürün de canı çıkar. Üzerinde reklam ve tanıtımın zıpladığı bir kültür ölür. Çünkü reklam ve tanıtım 'ide'sinde para ve kazanç iktidardır. Kapitalist endüstrinin iktidarı. Burada sanat ve kültür idesinin güzellik, değer, anlam gibi boyutları kaybolur. Paranın ve endüstrinin iktidarıyla kutsallık kaybolur. Anlam gider. Ruh çöker. Üzerinde kapitalizmin zıpladığı kültür de çöken kubbe de çöken kutsallığın anlatımları.

#Eminönü
#Valide Han
6 yıl önce
Kubbede zıplamak ve altında çöken kültür
Neden İstanbul Mushafı?
Zurnanın ‘zırt’ dediği yer…
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından