|
Modernistler ve gelenekçiler çatışmasından yükselen tarihselcilik

İslam dünyasında tarihselcilik, modernistlerle gelenekçilerin çatışmasından yükselen bir ara yaklaşım. İki yüzyıllık modernleşme sorunumuzun bir parçası olarak doğar. Bu itibarla Batı tarihselciliğinden epeyce farklı.


Her şeyden önce gelenekçilik ve modernizm paradigmaları arasında kopmaz bir ilişki var. Birbirlerini tanımlama ve ötekileştirme çerçevesinde hareket ediyorlar. Kendilerini de bu çatışma ile birlikte üretiyorlar. Dolayısıyla aralarında diyalektik bir ilişki var. Modernistler, kendi tezlerini tanımlarken çoğunlukla geleneksel paradigmanın yanlışlığını gösterirler. Önce geleneği olumsuzluyorlar. Böylece anti-tez haline geliyorlar. Kendi fikirlerine yer açtıktan sonra da tezlerini sıralıyorlar. Sonuçta gelenekçilik, modernizmin kendini içinde gördüğü ve seyrettiği bir karşı aynadır.

Gelenekçilik de benzer bir biçimde modernliğe karşıt bir tutum içindedir. Onun ötekisidir. Aynasında kendisini karşıt bir biçimde üretiyor. Moderniteyi bütünüyle olumsuzluyor . Hakikatini bu olumsuzlamadan sonra inşa eder. Hem modernistler hem de gelenekçiler, aslında aynı tarihsel bağlam içinde ortaya çıkarlar. Bu bağlam modern zamanlardır. Modernliğin içinden çıktıkları için varlıkları da birbirine bağlı, aynı zamanın tecrübelerinden beslenirler.

İki akımın İslam ile kurduğu ilişki, bahsettiğimiz diyalektiğe dayanır. Modernistler, İslamiyet’i modernliğin parametrelerini ön koşul kabul ederek yorumluyor. Kuhnyen anlamda onların metafiziği, adeta modernliğin prensipleridir. Değişmez, öz ve cevher kabul edilen prensipler. İlginç bir biçimde cevher düşüncesiyle birleşen bu modernlik algısı, ciddi anlamda pozitivist bir karakter taşır ve aslında tarihselcilik yaklaşımıyla( Alman tarihselciliği ile) da çatışır. Modernistler, İslam’ın ilk doğuş ve tarihsel mirasına moderniteyle bakarlar. İslam’ın bütün zamanlarına modern bilincin mutlaklığıyla nazar ederler. Modernlik, cevher olduğu kadar, insanlığın evrim sonucu elde ettiği son hakikattir! Hakikatin son hali! İnsanlığın bulduğu son değişmez paradigma.

İslamiyet, modernliğin hakikat kabulleriyle tartılmaya başlanır. Bu çerçevede modernlikle çelişki arz eden İslami pratikler ve görüşler hesaba çekilir. Elbette rasyonalizm, pozitivizm ve tarihselcilik gibi modern yöntemler burada devreye girer. Bu yöntemlerle sadece İslamın tarihsel ve kültürel mirası okunmaz, aynı zamanda İslam metafiziği veya ilahiyatı da buna dahil edilir. Dolayısıyla bu yöntemlerle uzlaşmayan ve çelişik gözüken taraflar “tarihselcilik” bağlamında dışlanır. Yani bunlar tarihseldir, geçmişte kaldı denir. Olumsuzlama tutumuyla İslamın hakikatine meydan okunur. Arkasından da hermenötik aracılığıyla da modern bilince göre yeni yorumlar yapılır.

Modernistler, modernliğe karşı hiçbir kritik içinde yer almazlar. Onu evrensel hakikat bağlamına yerleştirerek hareket ederler. Bu açıdan da evrenselci bir kimlikleri bulunmaktadır. Elbette bu Eurosentrik bir evrenselciliktir. Modernist yaklaşım, İslam toplumlarının içinde bulunduğu krize karşı kendilerini bir alternatif olarak sunarlar. İslam toplumlarının modernleşme ile beraber geleneğin bunalıma girmesi, yetersiz kalması ve içe çekilmesi karşısında aktif hareket ederler. 19. Yüzyılda Müslüman aydınların ekseriyetle uzlaştıkları “Müslüman kalarak modernleşmek” tezi yerine, “Müslümanlıkla modernleşmek” yaklaşımını benimsiyorlar. Modernliğe uymayan ve onunla çatışan Müslümanlık ise tarihsellikle açıklanır ve ilerlemenin gerisinde kalan bir olgu olarak değerlendirilir.

Gelenekselciler ise İslamiyet’le gelenekçilik paradigması üzerinden giderek ilişki kurar. Gelenek, bütün dünya toplumlarında varsayılan bir cevherdir. İslamiyet’te de bu temeldir. İslamiyet, modern öncesi zamanlarda bunu açmış, yaşamış ve nesnelleştirmiştir. Modernlikle beraber gelenekten çözülme, kopma ve uzaklaşma ortaya çıkmaktadır. Bütün sorunların kaynağı da budur. Yeterince modernleşemediğimiz için sorunlarımız çıkmıyor, tam tersine modernleştikçe İslam’dan uzaklaşıyoruz ve geleneği kaybediyoruz. Bu da krizlerin ve sorunların temelidir.

Gelenekçilik, modern zamanlardan bakarak bir İslam medeniyeti okuması yapmaktadır. Büyük ve uzun bir mirasın beşeri, değişken, bozulan( fesada uğrayan), bidat ve hurafelere bürünebilen olumsuz boyutlarına yeterince yoğunlaşmamaktadır. Dolayısıyla modernistlerin reddi miras düzeyine varan İslam medeniyetini okuma biçimlerine karşı gelenekçiler de İslam medeniyetini mutlaklaştırma tutumları ortaya çıkmaktadır.

Gelenekselci yaklaşım, Müslümanların tarihi tecrübelerine karşı bir self kritiğe gitmezler. Verili dünyayı değişemez metafizikle birleştiriyorlar. Oysa kelamcılarımız ve fakihlerimizin vurguladıkları gibi İslamiyet genişleyince, yeni kültürlerle tanışınca, insanlar kendi heva ve heveslerine yönelince sapmalar çıkıyor ortaya. İslam metafiziğinin dünyaya açılması, bütün beşeri varlığın pratiklerini mutlaklaştırmıyor. Bundan dolayı sapmalar, dalaletler, bozulmalar gerçeği ile karşılaşıyoruz.

Türkiye tarihselciliği, gelenekçiliğin açmazlarından ve modernliğin umutlarından besleniyor. Geleneği temelde olumsuzlar ve anti tez olur. Bunun yerine modernliği tez olarak inşa eder. Bundan dolayı da Türkiye’deki pozitivistlerle anlaşır ve gerektiğinde onları kurtarıcı olarak göreve çağırır.

#İslam
#Modernistler
#Gelenekçiler
#Tarihselcilik
#Pozitivistler
5 yıl önce
Modernistler ve gelenekçiler çatışmasından yükselen tarihselcilik
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi