|
Şarkın yegâne dehası: Şerif Muhittin

Şarkın yegâne sanat dâhisi! Akif böyle tanımlıyor. Onu anlattığı şiirin başlığına bu ifadeyi koyuyor. Kimdir bu anlatılan? Şarkın yegane dehası olan, musikisiyle Akif’in gönlünde taht kuran ve her zaman onunla mektuplaşan… İstanbullu Şerif Muhittin Targan’dır.

Şerif Muhittin, parçalanan bir coğrafyanın feryadını uduyla seslendiren bir dâhidir. Milletin ıstıraplarını musikiyle terennüm eder. Hem Akif’in öğrencisidir hem de yakın dostu. Akif’in musiki âlemlerinde “mücerret zevk duyduğu” şahsiyettir. Onun hakikat yoldaşıdır. Çünkü Akif’in fikriyle yapmak istediği “asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” tezini, o musikiyle yapar. Onun da akıbeti Akif gibi olur. O da Akif gibi ülkesinden “gönüllü sürgüne” çıkar.

Arapların ve Türklerin birbirinden koparıldığı, Hicaz ve İstanbul’un hicranlara mahkûm edildiği trajik bir tarihin içinde geçer Şerif Muhittin. Daha dokuz yaşındayken babasıyla beraber bu tarihe karşı direnmek için Hicaz topraklarına koşar. Bütün servetlerini kaybetme pahasına, kardeş kavimler arasındaki isyan fitnesine karşı durur. Baba Şerif Ali Paşa’nın bu asil davranışı, Arap Müslümanların kardeşlik davasını anlatır.

Şerif Muhittin, başka bir dünyada başka bir dil ile yaşamaktadır. Ud, piyano, viyolonsel… Daha 13 yaşında besteler yapar. Meşk ve müzik, Doğu ve Batı, modern ve gelenek onun müziğinde kucaklaşır. İstanbul’un Çamlıca tepesinde, bu musiki meşkleriyle dostlarını mest eder. Abdülhak Hamit’ten Mehmet Akif’e kadar pek çok tefekkür adamı, bu gece fasıllarında vecde gelir. Fikirleriyle yapmak istediklerini Şerif Muhittin’in müziğiyle hissederler. Zamanın içine doğan musikiyle coşarlar.

Osmanlı parçalanmış ve savaş bitmiştir. “Şarkın yegane dâhisi”, Akif gibi İstanbul’u terk eder(1924). Bütün Osmanlı dâhilerinin kaderidir artık yurtsuzluk... Önce New York’a gider. Orada sekiz yıl kalır ve dünyanın önemli müzisyenleriyle çalışır. New York Herald Tribune, onu meşhur kemani Paganini ile mukayese eder, ondan övgüyle bahseder. ABD’nin şehirleri onun viyolonsel ve ud resital konserleriyle yankılanır. Akif, Şarkın anlayamadığı ve yalnız bıraktığı dâhisiyle mektuplaşır. İstanbul’da müziğini icra edemeyişine üzülür. Bunun üzerine “ Şark’ın Yegane Dahi-i San’atine” adlı şiiri kaleme alır.

Yanık bağrında yıllardır, kanar mızrabının hatırası

Gel ey biçare Şark’ın, Şark’a küsmüş gitmiş evladı…

Bu viran kubbe yüksek bir figan ister ki ses versin.

Evet, yüksek, senin udun kadar yüksek figan ister;

Gel ey Davud-i san’at Sur-i Mahşer’den neva göster

Şerif Muhittin, Akif’e “sadece sen beni arıyorsun” diyor. Mektuplarına karşılık bulan cümle budur. Yalnızlığın, terk edilmişliğin ve unutulmuşluğun isyankâr hicranıdır bu. İki insan, iki sanatkâr, iki deha. New York ve Kahire’den İstanbul hasreti. Yurtları için varlıklarını ortaya koyan iki dehanın yurtsuzluğu.

Şerif Muhittin, İstanbul hasretine daha fazla tahammül edemez. 1932-34 yıları arasında payitahta döner. İstanbul, tek parti cumhuriyetinin İstanbul’udur. Musikisine düşmandır. Ondan kaçan bir veled-i red! Atatürk, Şerif Muhittin’i Dolmabahçe’ye çağırır, müziğini dinler. Ancak hiçbir görev yoktur bu dâhiye. Çünkü yeni zaman müziği Müslümanlığa, Anadoluluğa ve Şarklılığa karşı inkar içinde.

Bu defa Irak Kralı imdadına koşar. Bağdat’a gider ve orada Bağdat Konservatuarını kurar. Büyük müzisyenler yetiştirir. 1948 yılında yeniden İstanbul’a döner. Türkiye’nin geleneğiyle barışmak istediği yıllardır. O da bu atmosferde kendisine yer bulur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Doğu ve Batı musikisini kucaklayan bir kuruluşunun başkanlığına getirilir. Artık ölünceye kadar İstanbul’dadır. İstanbul, yeniden evlatlarını kucağına almaktadır. Evlatlar eve dönmektedir.

Şerif Muhittin, yaşamı ve musikisiyle bizlere bir tarihin dünyasına ışık tutar. Büyük dehanın biyografisinden geçen yıkılmalar, parçalanmalar ve yeniden var oluşların trajedileriyle karşılaşıyoruz. Müziğini dinleyince insan bu ıstırapların ve acıların içinden geçer. Akif’in acıları ve çığlıkları onun bulduğu notalarda yükselir. Mehmet Akif de Şerif Muhittin, davudi sesiyle bu milleti uyandırır diyor. Akif, şiirle milletin çığlıklarına tercüman olurken, Şerif Muhittin de uduyla yapar bunu. İmparatorluk dağıtılınca evlatları da dağıtılır. Bütün hikâye budur. Şükür ki evlatlar yeniden evlerine döner.

#Şerif Muhittin
3 yıl önce
Şarkın yegâne dehası: Şerif Muhittin
Habil’i asalım bence
"İradesi ile kendisi vergilendiren halk, millettir"
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti