|
Ayıp değil mi hanımefendi?!..

Çok değil, birkaç ay önce…

Üsküdar’da, Marmaray’ın önünden taksiye bindim, Ferah Mahallesi’ne çıkacağım.

Taksiciyle laflıyoruz, araba senin mi, şoför müsün, kaç kişi çalışıyorsunuz, falan filan, konuşuyoruz öyle.

Adam dedi ki, “Hocam ben daha önce bu işi yapmıyordum, kardeşimle ortaktık, başka işler yapıyorduk, aramızda bazı sorunlar vardı ama bir hadise yaşadım, o günden sonra hem işi bıraktım, hem de kardeşimden ayrıldım, taksiye bindim” dedi.

Hayırdır, dedim…

Ya biz, dedi…



Bu Digitürk var ya, onun servisiydik, o zaman Araplar almamıştı daha, evlere gidiyorduk, dekoder takıyorduk, arıza ihbarı gelince bakıyorduk falan, Digitürk’ün bayisiydik yani.

Eee, ne oldu sonra?

Bir gün bir evden aramışlar, yayın yokmuş, o gün de maç mı varmış neymiş, bizim birader baktı telefona, sen git, dedi.

Hocam verilen adrese gittim, zili çaldım, demir kapıyı açtılar, avluya girdim, muhteşem bir ev, öyle böyle değil, havuzlu mavuzlu, müthiş bir villa.

Nedir sorun, dedim.

Bir hanımefendi beni salona götürdü, televizyonu açtı, “Bakın, sinyal yok, yazıyor, sabahtan beri böyle” dedi.

Evirdim çevirdim, her şey normal…

Söktüm, taktım, bir sorun yok, normalde yayının gelmesi lazım, arıza falan görünmüyor.

Hanımefendi, “Aşağıda, havuzun başında bir tane daha dekoder var, isterseniz ona da bakın, onda da sinyal yok” dedi.

İndim…

Bilardo masalarının yanında, havuz başında bir dev ekran televizyon daha var, onun altındaki dekodere de baktım, onda da sinyal yok.

Dükkanı aradım, “Adresi bir kontrol edin, bu abonenin sinyal sorunu var, şifreli kanalları izleyemiyor, arızayı bulamadım” dedim.

İki dakika sonra benim birader dükkandan aradı, dedi ki, “Yahu o adreste iki tane Digitürk aboneliği görünüyor, fakat ikisi de faturayı ödememiş, arızadan dolayı değil, Digitürk merkezden yayını kesmişler, faturaları ödesinler, şifre açılacak” dedi.

Döndüm, kardeşimin söylediklerini başımda bekleyen hanımefendiye aktardım.

Bana ne dedi biliyor musunuz Hocam?..

Ne dedi?..

Dedi ki, “Ya nasıl olur, burası bakanın evi, ben de bakanın eşiyim, o faturaları devlet ödememiş mi, böyle iş mi olur canım!..”

Ayağa kalktım, zaten işten ayrılmayı kafaya koymuşum, bari bir sebebim olsun, dedim.

“Bu ev sizin değil mi, burada siz oturmuyor musunuz, yani özel mülkünüz değil mi?” diye sordum.

Evet, dedi…

“Hanımefendi, devlet niye sizin Digitürk faturanızı ödesin, bu sizin özel harcamanız değil mi, hem iki tane ayrı abonelik almışsınız, iki fatura ödenecek, bunu da mı devlet ödesin, izlediğiniz maçın parasını da mı devlet ödesin, ayıp değil mi?!..” dedim, çıktım.

Harbiden, böyle mi dedin?

Vallahi de billahi de böyle dedim…

Dükkana geldim, bizim biradere, “Benden bu kadar, akşama hesaplaşalım, herkes yoluna gitsin” diyerek o işe noktayı koydum.

İki gün sonra da bu taksiye bindim, biniş o biniş…

Biraz sustuk…

Bizim eve yaklaşırken dayanamadım sordum, “O bakan kimdi?” dedim.

Ya hocam adam öldü zaten, epey ağır hastalıklar geçirdi, epey çile çekti, o olaydan sonra gidişatını daha bir merakla izledim, eşini de tanıdım ya, epey zor durumlara düştüler, televizyonda tekerlekli sandalyelerde falan gördüm, yine de çok üzüldüm.

Söylemeyeceksin yani, kim olduğunu…

Yok, söylemeyeceğim ama siz kim olduğunu anlamışsınızdır, dedi.

Anladım tabii, anlamaz mıyım hiç..

Ben, o bakanın kim olduğunu anlamasına anladım da sana söylemeyeceğim sevgili okur, kusuruma bakma lütfen.

Neden söylemeyeceğim biliyor musun?

Taksici de bana söylemedi, “Hesap bizden çıktı” dedi.

Ben, aslında o taksicinin anlattıklarına da inanmayacaktım, fakat en sonunda, “Adam öldü zaten, epey ağır hastalıklar geçirdi, kim olduğunun ne önemi var?” dedi ya, o taksiciye bu nezaketi kazandıran zarafete inandım.

Muhtemelen sen de bana aynı sebeple inanacaksın.

Birbirimize inanacağız, başka çaremiz kalmadı sevgili okur, başka çaremiz kalmadı.

Bundan sonra sadece birbirimize inanacağız…

#Taksi
#Şoför
#Digitürk
#Servis
#Bakan
#Fatura
5 yıl önce
default-profile-img
Ayıp değil mi hanımefendi?!..
Kılıçdaroğlu’ndan SADAT’A Goebbels teknikleri ile seçimler öncesi ortalığı karıştıracak KAOS suikastlar uyuyan hücreler iftirası mı?
Hasan Cemal bir an evvel "akil adam" ilan edilmeli
Koronavirüs ve küresel ekonomi
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru