|
Genç, önce ailenin sonra toplumun meyvesidir

Gençlik için neler yapılabilir diye konuşurken araya ikinci 28 Şubat saldırılarından aldığımız pay girdi. Ama bu sayede Erol Göka Hocanın ilgili yazılarını okuyup yararlanma fırsatı da bulmuş oldum.

İlk iki yazımıza ek olarak bu konuda düşündüklerimizi söylemeye devam edelim.



Dedik ki İslam, aile merkezli bir toplum öngörür.

Eğitimin, öğretimden daha önemli ve öncelikli olduğunu düşünüyorum. Eğitmeyen öğretim ‘faydasız bilgiden ibarettir. Biz buna amelsiz ilim diyoruz.

Uzmanlar kişilik denen şeyin altı yedi yaşına kadar büyük oranda tamamlandığını söylerler. Ondan sonra kimlik edinme süreci başlar. Kimlik değişebilir ama kişilik bütünüyle değişmez, değiştirilemez. Bu açıdan Müslüman eğitimciler ve pedagoglar aileden uzak yedi yaş öncesi okul eğitimini çok iyi tahlil etmelidirler. Eğer orada anne babaların inancına ters bir eğitim veriliyorsa çocukta bir kişilik çatallaşmasının oluşup oluşmadığını incelemelidirler. Eğer böyle bir çatallaşma varsa artık tam anlamıyla mümin bir kişiliğin oluşması zorlaşmış demektir.

Resulüllah Efendimiz(sa)'in ‘çocuklarınızı yedi yaşında namaza başlatın’ buyurması bu açıdan çok anlamlıdır. Bu bir öğretim değil, eğitimdir. Demek ki, namaz Müslümanın kimliğine dâhil bir varoluş meselesidir ve kimlik edinme yaşlarında namazla tanışmayan bir çocuğun sonra onu kimliğinin bir parçası olarak sürekli hale getirebilmesi zorlaşır. Yedi yaşındaki çocuğa elbette zorla namaz kıldırılmaz, sadece namazla tanıştırılır, namaz ona sevdirilir ve annesiyle babasıyla birlikte namaz kılma zevkini tatmaya başlar. Bu konuda on yaşlarında ikinci merhaleye, akil baliğ olunca da son merhaleye ulaşır ve mümin olarak oluşu tamamlanmış olur. Ben şahsen gençleri Müslümanca yetiştirebilmenin en önemli adımının bu olduğunu düşünüyorum. Cahillikleri, tembellikleri ya da kendi zevklerinden taviz verememeleri sebebiyle bu dikkati gösteremeyen, bu yaşlarda çocuğunu namazla tanıştırmayan, ya da zorlayıp nefret ettiren anne babaların sonra hiç kimseyi suçlama hakları kalmaz.

Kuranıkerim’e ve sünnete baktığımızda çocukların yetiştirilmesi görevinin öncelikle anne babaya yüklendiğini görürüz. ‘Kendinizi de çoluk çocuğunuzu da ateşten koruyun’ (Bakara 24). Açıktır ki, bu emir çoluk çocuğu olanlara, yani anne babalara yöneltilmiştir. ‘Çoluk çocuğuna namazı emret, sen de namaz konusunda sabırlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, aksine sana biz rızık veriyoruz. Sonuç ancak Allah’ın emir ve yasaklarına uyup korunmakla elde edilir (Ta-ha 132). Demek ki namaz aynı zamanda bir sabır eğitimidir.

Akide ve ahlak eğitiminin yegâne mektebi ailedir. Çocuğun, söylenenin aksine hiç düşünmeden inanıp teslim olacağı tek insan, onun annesi babasıdır. Eğer onlar ona yedi yaşına kadar Allah’ı ve O’nun Resulü'nü iyi tanıtabilmişlerse onlar bunu artık asla unutmayacaklardır. Bu görevi aileler sadece kurumlardan, yani İmam Hatip okullarından, Kur'an kurslarından beklerlerse Giddens’ın tespitini hatırlarsak, hem aile zayıflar hem de çocukların bu temel konulardaki bilgileri onların kişiliklerine kazınmış olamaz.

‘Çocuklarınızı üç hasletle eğitin; Peygamber sevgisi, Ehlibeyt sevgisi ve Kur'an okuma’. Çocuklarınız dendiğine göre demek ki, bu da anne babaya hitap ediyor. İlk ikisi imanla ve örnek edinme ile alakalıdır. Bugün gençlerin en büyük problemi, özendikleri örneklerin yanlış seçilmesidir. Elbette çocuğa, sadece Peygamber'i ya da onun Ehlibeyt'ini sevin demekle çocuk onları sevemez. Bunun için evde onların hayatları sürekli okunup her yönüyle tanınmalı ve tanıtılmalıdır. Kafasında, namaz kıldırırken bile sırtında torunu hoplayan ve onun kendiliğinden inmesi için secdeyi uzatan, hiçbir çocuğa haşin davranmayan bir Peygamber imajı, bir Hz. Ebubekir, Ömer, Ali, Hamza vb imajı yer etmemiş olan çocuk onları nasıl örnek edinip sevebilir? Sadece onlar değil, günümüze kadar onlar gibi yaşayan, onlara benzeyen örnek İslam büyükleri vardır, onlardan kendi karakterine yakın olanları bulup örnek edinmesi, hatta böylelerinin yaşayanlarıyla dostluk ve arkadaşlık kurması sağlanabilir.

Derler ki, ilk dört halifenin, hatta cennetle müjdelenen on sahabenin her biri farklı bir karakterde idi. Belki de ümmetin bütün fertleri onları tanısın ve kendisine en yakın karakteri bulup onu örnek alabilsin diye. Onun için seçkin sahabîlerin hangisine uyulursa hidayetin bulunacağı söylenmiştir. Bu söz bir olmasa da İslam anlayışının bir meyvesidir.

Peki, ailede olması gerekenleri tam yapamadıysak gençlerimizi kazanmak için şimdi neler yapabiliriz? Bunu da gelecek yazımızda tartışalım.

Tebrik ve dua

Ketebe Yayınları adıyla Yeni Şafak bünyesinde kurulan, İsmail Kılıçarslan ve İbrahim Karagül dostlarımızın müjdesini verdiği girişimi ve isim babasını tebrik ediyorum. Bundan heyecanlanmamın sebebi şu: Türkiye’de kitap yayıncılığını bile belli çevreler tekelinde tutuyor ve diğer yayıncılar bundan zarar görüyordu. Böylece rekabet başlamış oldu. Allah muvaffak eylesin.

#Gençlik
#Toplum
#Aile
6 yıl önce
Genç, önce ailenin sonra toplumun meyvesidir
İş yapma kolaylığı endeksi nedir?
Burak Yılmaz ve insani duygusallık!
Bir halkın dramı
Geçtim dünya üzerinden...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…