|
Hayvan haklarını biz öğrettik ama biz unuttuk

Hayvan deyip geçmemek lazım. Her bir cinsin bir ümmet olduğunu söylemiştik. Hepsini Allah insanlar için yaratmış ve her birinin bu dünyada bir görevi var. Kimi etiyle kimi sütüyle, kimi tüyüyle, kimi derisiyle insanoğluna hizmet ediyor. Kimi toprağı gevşetiyor, kimi çevreyi temizliyor. Bitkileri aşılıyor, zararlıları ayıklayıp dengeyi sağlıyor. Ve hepsi hal diliyle Allah"ı tespih ediyor, O"na ibadet ediyor. "Ama siz onların tespihini anlamıyorsunuz". İnsanoğlundan ve cinlerden başka görevini ihmal eden, suiistimal eden hiçbir varlık yok. Bu sebeple, "geberesi insan, ne kadar da nankör!" diyor Yaratıcı.

Bilim adamları diyorlar ki, arılar olmasa insanlar sadece dört yıl yaşayabilir. Böcekler olmasa elli yıl sonra yeryüzünde yeşillik namına bir şey kalmaz. Aksine dünyada elli yıl insanın yaşamadığını düşünsek yeryüzü tekrar ilk tabii haliyle yemyeşil ve pırıl pırıl olur. Demek ki her şeyi kirleten insan.

Bu sebeple varlığın bir bütün olarak düşünülmesi ve bu çokluktaki/kesretteki birliğin/vahdetin görülmesi gerek. Her bir canlı okuyabilen için başlı başına bir ayettir, mucizedir.

Hz. Peygamber bütün âlemlere rahmettir. Müslümanlar o günden beri hayvanların da, bitkilerin de hakları olduğunu ondan öğrenmiş ve İslam"ın canlı olduğu yıllarda bu hukuka hep riayet etmişlerdir.

Düşüş de umumi oldu. Ahlaktaki çöküntü diğer alanlardakini beraberinde getirdi ve günümüzde Müslümanlar ne yazık ki, hukuka en az riayet eden insanlar haline geldiler. Elbette bu düşüşten kurtulma çabaları da vardır ama düşüş, çok uzun yıllar aldığı gibi, bundan kurtuluş da uzun zaman alacağa benziyor. Her medeniyet önce insanını yetiştirir, sonra medeniyet kurulur.

Batılılar hayvan hakkı kavramıyla daha dün tanışırken Hz. Peygamber şunları söylüyordu: "Her can taşıyan varlığa iyilik yapmada ecir vardır", "Bir kadın bir kediyi hapsedip açlıktan ölmesine sebep olduğu için cehenneme gitmiştir", "Fahişe bir kadın da susuzluktan dili dışarda soluyan bir köpeği ayakkabısıyla kuyudan su çıkarıp içirdiği için cennete gitmiştir". "Hayvanları atışlarınıza hedef edinmeyin", "Bindiğiniz hayvanın üzerinde boşuna durup onu yormayın", "Hayvanı yavrusundan ayırmayın".

Bunun gibi onlarca hadisi şeriften Müslüman hukukçular "hayvan hakları" diye bir konu çıkarmış ve fıkıh kitaplarında bunun şaşılacak detaylarını vermişlerdir.

H. Yedinci Asır"da yaşayan İzz bin Abdüsselam hukuktaki maslahat ve mefsedet dengesini anlattığı muhteşem eserinde hayvan haklarıyla ilgili bir bölüm açmış ve şunları söylemiştir:

"Hayvanların da insanlar üzerinde hakları vardır. Hasta ve iş göremez olsa bile her hayvanı kendisine uygun yemle yeterince beslemelidir. Hayvana gücünün üzerinde yük yüklememelidir. Onu kendi cinsinden olsa bile vuracak, süsecek, yaralayacak diğer hayvanların yanına koymamalıdır. Boğazlayacaksa en müşfik şekilde ve ihsan ile boğazlayacaktır. Canı tam çıkmadan derisine kemiğine zarar vermeyecektir. Hiçbir hayvanın yavrusunu kendi gözleri önünde boğazlamayacaktır. Hayvanın yattığı yeri temiz ve rahat tutacaktır. İhtiyaç duyduklarında erkeği ile dişisini bir araya getirip doğal ihtiyaçlarını karşılamalarına müsaade edecektir. Av yapacaksa hayvanı vahşice öldüren, ona eziyet eden bir yöntemle yapmayacaktır…"

Bu sebeple fakir, olta ile balık avlamanın sakıncalı olduğu kanaatini taşıyorum. Hayvancağızın boğazı parçalanıp, bunun açısıyla çırpınırken insanın zevkten dört köşe olması sadistlik duygusunun bir göstergesi olsa gerektir. Kaldı ki, bir ihtiyaca binaen olmayan ve sadece zevk için yapılan avcılığın her çeşidi böyle olmalıdır. Onun için bizim diyarda sözlüklerin henüz tanımadığı bir deyim vardır: "Onmasın avcılar, illa illa balıkçılar" derler. Bununla elbette zevk ve hobi olarak avcılık yapanları kastederler. Yoksa geçim ve beslenme için av yapmak da Allah"ın bir nimetidir. İnsanlık adına ne utanılacak ve hicap duyulacak bir durumdur ki, Allah"ın bir kulu acı ve korku içinde çırpınırken, bütün canlılara karşı merhametli olması istenen insan zevkten dört köşe olup kahkaha atar.

Yine bu sebeple göz zevki, psikolojik yalnızlık, insanlara güvenmemekten kaynaklanan kaçış ve yabancılaşma sebebiyle evlerde kedi ya da köpek besler ve onun kendi hemcinsiyle oynaşma hakkını elinden alır. Sonra da bize sık sık sorarlar: "Kedimin, ya da köpeğimin üremesini istemiyorum, onu kısırlaştırabilir miyim?"

Başka şeyler yazmayı düşünürken aklımıza bunlar geldi. Belki de iyi oldu.

10 yıl önce
Hayvan haklarını biz öğrettik ama biz unuttuk
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti