|
İsmail’in kurban edilmek istenmesinin bilgi kuramıyla ne alakası var?

Hz. İbrahim’in bizim için de çok önemli olduğunu, Kuranıkerim’in ona geniş yer vermesinden ve onun bizim için ‘üsve-i hasene’ olduğunu söylemesinden anlıyoruz. Bu tabir Kuranıkerim’de bir de Resulüllah (sa) için kullanılır ve ‘uyulası, güzel örnek’ anlamına gelir.

Soruyorlar, İbrahim’in oğlu İsmail’i (sa) kurban etmek istemesinin aslı yokmuş. Yani şimdiye kadar bizi hep kandırmışlar, öyle mi?

Soru ile ilgili bize gönderdikleri videolarda gerçekten de sorunlu ifadelerin olduğunu gördük. Bunların üzerinde beraberce düşüneceğiz. Ancak buna cevap verelim derken meselenin daha öncelikli başka bir boyutu karşımıza çıktı, konunun bilginin tabiatı ile yakından alakalı olduğunu fark ettik. Bu sebeple belki ilk bir iki yazımız anlaşılmayı sağlayabilmek için giriş mahiyetinde olacak ve cevabı sonra vereceğiz.

Şöyle başlayalım, herkesin kendine göre bir doğrusunun olması ve herkesin kendi doğrusunun doğru bilinmesini istemesi kaçınılmazdır. Ama doğrunun da delille ispat edilmesi gerekir. Delil bazen akli olur, bazen bilimsel, bazen de dini olur. Gerçekte bu üç alan da hakikate ulaşmanın yollarıdır ve hakikat değişmeyeceğine göre bu yılların kesin doğrularının birbiriyle çelişmesi de düşünülemez. Ne var ki, bunların her birinin ulaştığı kesin sonuçlar sanıldığı kadar fazla değildir. Bir aklın doğru dediğine diğeri yanlış diyebilir. Bilim bugün doğru dediğini yarın yanlışlayabilir. Dinin bizatihi nasları değil de onlardan anlaşılanlar delil kabul edildiğinde herkes farklı şeyler anlamış olabilir. Gerçi bu farklı anlamaya İslam hem imkân verir hem teşvik eder. Bununla beraber dinde mutlak bir izafiyetin olmaması için dinin hiç değişmeyen ana gövdesini sabit tutacak yöntemi de bildirir. Bunun adı bazen icma, bazen cumhur bazen de sevad-ı azam olur ve bu alan genellikle dinin esaslarının, imanın, ibadetin ve akidenin yani usulü’d-dinin alanıdır. Burası aklın ve bilimin alanı olmadığı için bunları akılla ve bilimle anlamaya çalışma yanlış sonuçlar doğurur. Aslında sağlam bilgiye dayalı önyargısız bir akıl da bunun böyle olduğunu kabul eder. Bu alanda aklımızı sadece söyleneni doğru anlamak için kullanabiliriz. Buna da fıkıhçılar ‘içtihadü’l-fehm’ derler. Mesela kabir azabının olup olmadığını ne akılla bulabilirsiniz ne de bilimle. Diğer iki yolun ise böyle bir sabitesi yoktur.

Aklın ve bilimin alanında İslam farklı düşünmeyi teşvik eder. ‘Allah insanları zaten bunun için yarattı’ anlamındaki ayeti kerimenin bir tevili budur. Resulüllah’ın ‘siz dünya işlerinizi iyi bilirsiniz’ buyurması da akıl ve bilim konusunda ümmetin önünü açmak içindir. Ümmetin birkaç yüz yıldır uyuyor olması ayrı bir meseledir.

Bu üç alanın hangisi ile ilgili olursa olsun bilgi sanıldığı gibi asla bütünüyle objektif değildir. Sübjektifliğin hiç giremeyeceği sanılan bilimsel bilgiyi bile çoğu zaman inanışlar, ideolojiler, duygular ve arzular yönlendirir. Mesela Evrim Teorisi bilimsel olmaktan çok ideolojiktir ve ispatı mümkün değildir. İspat dedikleri şey ikna olma ya da ikna etme çabalarından ibarettir.

Kısaca bilgi sanıldığı gibi etrafından etkilenmeyen bir şey değildir. Sevgi, nefret, korku, çıkar gibi bütün duygular ve kişisel arzular bilginin seyrini ve sonucunu etkiler. ‘Ya rab, bana bir facirin ihsanını nasip etme ki, kalbim onu sevmesin’ duası böyle bir gerçeğe işaret eder. ‘Sevgi ve nefret insanı kör ve sağır kılar’ sözü bu gerçeği anlatan bir hikmettir. Birisine kızarsınız, onun söylediklerinin yanlış olduğunu ispata çalışırsınız, seversiniz ve artık onun söylediklerine karşı görüş ve bilgi üretemezsiniz. Bildiklerinizi ve düşündüklerinizi üzerine titrediğiniz bir ideoloji sabit bir inanç haline getirirsiniz ve artık nasları bile onları doğrulayacak şekilde yorumlarsınız. Resulüllah’ın (sa) şu hadisi şerifleri bu açıdan muhteşem bir gerçeği anlatır: ‘Kuranıkerim’i kendi görüşüne göre yorumlayan isabet etse de hatalıdır’. Gazali bu ‘kendi görüşüne göre’yi şöyle açıklar: Kişinin meşruiyet aradığı nefsi arzuları, mezhebi, meşrebi olur da Kuranıkerim’i onlara göre açıklarsa, onu kendi görüşüne göre açıklamış olur. Resulüllah’ın zemmettiği budur der.

O halde inanılsın ki, bizim gibi küçük müfessirlerin bu reklam ve şöhret asrında yaptığımız hataların çoğu bu yüzdendir. İnsandaki varsa, uluhiyet geni onu hep en üste çıkarmak ister. Birileri de bunu tahrik eder. Ama böyledir diye biz hakikati aramaktan da geri duramayız. Görelim bakalım.

#Hz. İbrahim
#Allah
#Fıkıh
#Kuran-ı Kerim
#Evrim Teorisi
4 yıl önce
İsmail’in kurban edilmek istenmesinin bilgi kuramıyla ne alakası var?
Kara dinlilerle milletin savaşı
​ Türkiye'de siyasetin dijital boyutu
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar