|
Meşru olan ve olmayan tevessül

Tevessül Allah’tan bir şey isterken bir sebebe tutunmaktır demiş ve bunun meşru olanlarının bazılarından söz etmiştik.

Resulüllah’ın hayatında şöyle bir örnek da vardır: Gözlerini kaybeden birisi bir gün Resulüllah’a gelip, ‘Allah’a dua edin de gözlerimi bana iade etsin dedi. Resulüllah (sa) ona
‘güzel bir abdest alıp iki rekât namaz kıl, sonra da şöyle dua et’
buyurdu: Allah’ım, ben sana rahmet peygamberin olan Muhammed’le yöneliyor ve senden istiyorum. Allah’ım onu bana şefaatçi kıl’ (Tirmizî). Demek ki, ‘Muhammed’le’ diyerek, en azından onun kendi hayatında Allah’tan onu vesile ederek bir şey istemek de yine meşru bir tevessüldür.
Tevessül konusunda farklı görüşler bu noktadan sonra başlar. Şirk konusunda çok titiz olanlar derler ki, salih bir kuldan dua istenebilir ama kim olursa olsun birisinin hatırına Allah’tan bir şey istenmez. Çünkü eğer onun Allah katında bir hatırı varsa bunda bizim ne katkımız, hangi emeğimiz vardır ki, biz onu vesile ederek isteyebilelim? Böyle söylemenin anlamı, ona verdin bana da ver, demekten farklı olmaz. Allah’ın ona vermiş olması bana vermesinin de bir sebebi sayılmaz.
Çünkü Allah, ‘insan için ancak kendi yaptığının karşılığı vardır’ buyurur.

Bazıları da derler ki, o sahabiye öğretilen duada ‘onun hatırına, onun hürmetine’ anlamına gelebilecek şekilde ‘Muhammed’le’ demesini ona bizzat Resulüllah (sa) öğretmiş, bununla birlikte onun da güzel bir abdest alıp iki rekât namaz kılmasını istemiştir. O da önce böyle bir namaz kılmakla, sonra da Resulüllah’a tabi olduğunu, onu sevdiğini göstermekle kendisi de salih bir amel yapmış ve sanki şöyle demiş oldu: Allah’ım, ben senin için namaz kıldım sadece senden istiyorum ayrıca senin sevdiğin resulünü seviyor ve onun dediklerini yapıyorum. Bu vesilelerle senden yardım diliyorum. İşte bu kadarının da caiz olması gerekir. Yani o kul yine kendi ameli ile tevessül etmiştir. Doğrusu biz de böyle olabileceğini düşünüyoruz.

Meselenin bir adım daha ilerisi ise peygamberden başka salih bir zat ile böyle ‘hatırına hürmetine’ diyerek tevessül edilmesidir.
Bu noktada mesele artık hassas hale gelir. Ancak Hz. Ömer yağmur duasında Resulüllah (sa) hayatta olmadığı için onun amcası Abbas (ra) ile tevessül etmiş ve ‘Allah’ım biz senin peygamberinin amcası ile tevessül ediyoruz, bize yağmur ver’ diye dua etmiş ve yağmur yağmıştır (Buhari). Bu da ‘onunla, onun hatırına’ diyerek dua etme demektir. O halde böyle bir tevessülün/duanın da caiz olduğu söylenmelidir.
Böylece meşru tevessülün şu beş yolunu görmüş olduk:

Kulun salih bir amel yapıp onu vesile ederek Allah’tan istemesi,

Allah’tan O’nun isimleriyle istemesi,

Daha önce Allah rızası için yaptığı bir ameli vesile ederek istemesi,

Bir namaz kılıp ‘Resulüllah’ın hatırına’ diye istemesi/tevessül etmesi. (İbn Teymiye ve izleyenleri bunun Resulüllah’ın vefatından sonra caiz olmayacağını söylerler ama, bizce olur diyenler daha isabetlidirler).

Peygamber’den başka salih bir kulla Allah’a tevessül etmesi. (Buna olur diyenler bulunmakla beraber olmaz diyenler daha çoktur.

Bir altıncı kademe vardır ki, o da herhangi bir zatın adını söyleyerek doğrudan ondan istemektir. Bunu alim denen hiç kimse caiz görmemiştir. Olur diyenlerin zandan başka delilleri yoktur. Çünkü birinin hatırına diye dua edip Allah’tan istemekle bizzat o şahıstan istemek çok farklı şeylerdir. Böyle bir duaya ya da tevessüle ‘istiğase’ denir ki, onu ayrıca anlatacağız. Ona geçmeden önce şu hususlara da dikkat çekmek istiyoruz:

Salih bir kulun hatırına diye Allah’tan istemenin caiz olduğunu söylemek Resulüllah’ın hatırına diyerek istemeye kıyasla yapılan zorlama bir görüştür. Bundan da kaçınmak ihtiyata uygun olandır.

Filancanın hatırına değil de filancanın hakkı için diyerek dua ve tevessül etmek ise zaten caiz değildir. Çünkü Allah’ta kimsenin hakkı yoktur. O kendisinden başkasından istenmesini asla sevmez. Şu anlamda Kuranıkerim’de pek çok ayeti kerime vardır:

‘Allah’ı bırakıp size faydası da zararı da olamayacak olanlara yalvarmayın. Eğer bunu yaparsanız zalimlerden olmuş olursunuz’. (10/Yunus, 106).

O halde bu konuda çok dikkatli olmak gerekir. Sufiyyenin önderlerinden Abdülkadir Geylanî der ki:
‘Kim Allah’tan başkasından isterse Allah’ı tanımadaki cehaleti, imanının, marifetinin ve yakîninin zayıflığı sebebiyle istemiş olur.
Abdullah bin Abbas’ın şu rivayeti bize yetmez mi? ‘Resulüllah bana dedi ki,
bak çocuk, Allah’ın hukukunu koru ki, Allah da seni korusun. İstediğinde sadece O’ndan iste’
(Tirmizî). (Geylanî, Fütûhu’l-ğayb, 43. Makale).
#Tevessül
3 yıl önce
Meşru olan ve olmayan tevessül
Neden IŞİD değil de Daeş diyoruz?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak