|
Kirli eller, ekonominin yürüyüşünü nasıl etkileyecek?

Başlığı görünce “derin bir ekonomik tahlil” ile karşılaşacağınızı zannettiyseniz peşinen söylemiş olayım, başlıkta geçen “kirli el” mecazi değil gerçek anlamıyla cümlede yerini alıyor. Yani sabun ile pek buluşmayan elleri imlemek üzere. Hatırlayacaksınız İran ve İtalya’da Koronavirüs vakaları geometrik bir artış gösterirken henüz Türkiye’de bir vakaya rastlanmamış olması noktasında ahali ikiye ayrıldı. Bir kısmı, vakalar var ama saklanıyor derken diğer grup bizde görülmemesinin el yıkama kültürü ile yakından alakalı olduğunu söyledi. Türk insanının el yıkama kültürü üzerine tartışmalar yaşanırken; tam o sıralarda, “dünyaca meşhur Türk doktor” Mehmet Öz, ABD’de katılmış olduğu bir televizyon programında, Türklerin nasıl el yıkadığını anlattı. Mehmet Öz’ün el yıkamayı tarif ettiği vidyo sosyal medyada dolaşıma girince ahali tekrar ikiye ayrıldı: Cerrahların nasıl el yıkadığını anlatıyor diyenler ile hayır Türklerin el yıkamasını anlatıyor diyenler olarak. Türklerin el yıkamasını anlatıyor diyenlere ellerini sahiden böyle mi yıkıyorsun diye soruldu. Herkesin zihninde kayıtlı kalmış bir dede ve nine resmi vardı ki evet ibrikten dökülen suya rağmen onlar ellerini tam da Mehmet Öz’ün anlattığı şekilde yıkıyordu.

Peki yiyecek içecek dünyasının o markalı mekanlarında, aşçılar, garsonlar, restoranların müşterileri, ellerini nasıl yıkıyor? Ya da yıkıyor mu?

Hizmet sektöründe müşterilerin ve görevlilerin sabunla buluşmaya pek niyeti olmayan elleri, yıllardır araştırma konusu. Mesela İkinci Cahillikler Kitabı’nda

“Barlarda verilen kuruyemişlerden neden uzak durmalıyız?” başlığı konuyu çok ilginç bir şekilde ortaya seriyor. Fakat kitabın yayınlandığı yıllarda dünyada henüz bir salgın baş göstermediği için aşağıda okuyacağınız bilgiler biraz da “eğlencesine” bir durum gibi kabul edilmiş olmalı. Aşağıda size bu yazıyı uzun uzun alıntılıyorum. Buyurun:

“Barda verilen çerez kasesini test eden ve bu kasede 72 farklı kişiye ait idrar kalıntısı bulan bilimcileri duymuşsunuzdur. Johnny Deepp duymuş; 2005 yılının Temmuz ayında Jay Lenon’un konuğu olarak çıktığı The Tonight Show’da bundan bahsetti. Bu korku verici hikaye o kadar çok tekrarlandı ki artık bara giden biri, bunu düşünmeden çerez kasesine uzanamıyor. Bildiğimiz kadarıyla böyle bir bilimsel çalışma hiç olmadı, ama Londra menşeli Evening Standard gazetesi 2003 yılında gayri resmi olarak altı Londra barını dolaşıp oralarda ikram edilen kuruyemişlerden örnek topladı. Altı numuneden dördünde insan dışkısında bulunan enterobakterilere rastlandı. Birçok insanın tuvalet hijeniyle endişeleri boşuna değildir. 2000 yılında Amerikan Mikrobiyoloji Cemiyeti bin kişiye umumi tuvalete girdiklerinde ellerini yıkayıp yıkamadıklarını sordu. Yüzde 95’i her zaman yıkadıklarını söyledi. Pek ikna olmayan Cemiyet’in araştırmacıları insanların ellerini gerçekten yıkayıp yıkamadıklarını görmek için tuvaletlere gizli kameralar yerleştirdi. Ellerini gerçekten yıkayanların

oranı yüzde 58’di. Amerika’da yapılan bir başka

anketin sonucu ise hayli tuhaftı; tuvaletlerden mikrop kapmaktan korkan Amerikalıların yüzde sekizinin sifonu ayaklarıyla çektiği ortaya çıktı.

Fransızlar bu konuda oldukça dürüst, ya da daha az paranoyak: Erkeklerin yüzde 56’sı ile kadınların yüzde 66’sı tuvalete girdikten sonra ellerini asla yıkamadıklarını itiraf etmiş. Bu durum Fransız bir mühendisi harekete geçirerek, lokanta tuvaletlerinde ellerinizi yıkamadığınız takdirde sizi içeri kilitleyen bir düzenek geliştirmesine sebep olmuş.

Kısa zaman önce Cardiff’deki publarda, Chicago’daki fast-food lokantalarında ve barlarda yapılan resmi çalışmalar soncunda buz küplerinin yüzde 20’sinde dışkısal maddeler ortaya çıktı. Bunun nedeni ise ellerini doğru düzgün yıkamayan personeldi.

2010’un Ocak ayında Virginia, Roanoke’deki Hollins Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma sonucunda, 90 meşrubat makinesindeki içeceklerin neredeyse yarısında koliformbakterisi tespit edilmişti. Bu sonuç dışkısal kirlenmeye işaret ediyordu. Yüreklere su serpen ise bu çalışmalar sırasında Roanoke’de gıda zehirlenmesinden kaynaklanan bir salgın yaşanmamış olmasıydı.

Lütfen, şimdi gidip ellerinizi yıkayın ve sakın ola kimse ile el sıkışmayın.”

(John Lloyd, John Mitchinson, İkinci Cahillikler Kitabı, NTV Yay. s.66-68)

2020 için herkes pek umutlu ve her şeyin çok güzel olacağından adı gibi emindi, ama beklentiler ile gerçeklerin yol ayrımı pek çetin oldu. Gezegenimizin kaygılı ve ıssız baharından sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı konusunda herkes hemfikir olmakla birlikte gelmekte olan “yeni”nin kimliği konusunda öngörüde bulunmak için henüz erken. Benim gelecek öngörüm pek mütevazı: Salgın bitip sokaklara çıkıldığında, artık pek çok kişinin yanında sefertası taşıyacağını, yolculuklarda “yolluk hazırlanması” geleneğine geri dönüleceğini söyleyebilirim. Bu öngörüyü temellendirdiğim iki nokta var: Birincisi “evde kalma günleri”nde herkes bir şekilde yemek yapma becerisini arttırdı. Evlerde ekmek yapanların paylaştığı resimler bunu gösteriyor. Diğer taraftan hangi şartlarda hazırlandığı bilinmeyen yiyecekleri tüketirken, artık eskisi gibi rahat olamayacağız. Dışarda karın doyurmak zaruret miktarı bir anlayış üzerinden yol alacak. Birisi bizi yemeğe davet ettiğinde artık sunuma değil sahiden lezzetine bakacağız ve bir yemek daveti aldığımız için çok mutlu olacağız. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi.

#Cardiff
#Koronavirüs
#Ekonomi
#Bar
4 yıl önce
Kirli eller, ekonominin yürüyüşünü nasıl etkileyecek?
Köprü
Yenildiler
Jeopolitik buhran
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘1 gün savaşı’…