|
Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca Korona vakasını açıklayınca neden sevindim?

Fevkalade günlerden geçiyoruz. Bütün yüzyılların “salgın” ve “saldırı” tecrübelerinden derlenmiş bir simülasyonun içinde gibiyiz adeta. Bir taraftan yerlerinden yurtlarından edilen milyonlarca mülteci, bir taraftan ne olup bittiğini kolayına anlamamızın mümkün olmadığı asimetrik savaş; bir taraftan Korona virüsü ile baş gösteren, dünyayı etkisi altına almış olan salgın hastalık alarmı ve derken sınırlarımıza iyice yaklaşmış olan çekirge sürüsü.

“Çekirge istilası”na dair bilgilerim çocukluğumda “çekirge kıtlığı zamanı” diye başlanıp, yokluk hikayelerinin birbirine eklendiği, büyüklerimden dinlediğim hatıralara dayanıyor. Annem kendi annesinden dinlediği “çekirge seferberliği”ni adeta bizim zihnimize nakşetti. Necip Fazıl’ın “Kara gökler kül rengi bulutlarla kaplı” mısraı nedendir bilinmez bendenizde daima “çekirge kıtlığı yıllarına” dair dinlediğim hikayelerle eşleşir.

Korona virüsü Türkiye’de görüldü görülmedi tartışmalarının yoğun olarak herkesi etkisi altına aldığı şu günlerde, sınırlarımıza yaklaşan “çekirge sürüsü” gerçeği ile henüz pek yüzleşemedik.

Kayıtlara geçsin diye yazıyorum, Korona virüsünün ülkemizde görüldüğü haberinin, Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca tarafından, pek de basın toplantısı saati geleneğine uygun olmayan bir vakitte paylaşılmış olmasına rağmen, yine de derin bir nefes aldım. Evet derin bir nefes aldım. Çünkü ülkemizde Korona virüsüne rastlanmayışı üzerinden birbirine tamamen zıt uçlarda yer alan iki söylem esasında aynı tutumu besliyordu. Bir taraf, biz Türk’üz şu kadar temiziz onun için mikrop bizde barınamaz diye sade suya tirit söylem üretirken; diğer taraf şu kadar kişi öldü hükümet saklıyor diyerek korku salıyordu. Birbirine uzak gibi görünen bu iki tavır esasında siyam ikizi.

Sosyal medyanın etkileşim fenomenleri, “menekşe mendilim düşe bizden size kim düşe” oyununu oynarcasına Korana virüsü üzerinden karşılıklı halat çekiştirirken; ulusal tv kanallarında haberlerin dili, küresel salgın ile mücadeleye uygun olmadığı gibi tam tersine her kültürün kedine mahsus, fevkalade bir durumu karşılama kodlarını melezlemeye yönelik verimlilik gösterdi. Günlerdir Avusturalya ve Japonya üzerinden “tuvalet kağıdı” kavgasını ve kıtlığını haberleştiren ulusal kanallar, tuvalet kağıdı kavgasını sosyal medyada paylaşan insanlar, Sağlık Bakanı’nın basın toplantısından sonra Küresel Dünyanın Korona haberlerini Türkiye’ye uygulayıp kes yapıştır bir şekilde servis etmeye başladı: “Marketler yağmalandı. Tuvalet kağıtları kapışıldı. Kolonya mağazasının önünde uzun kuyruk!”

İnsanlar marketleri yağmaladı diyenler “yağmalama”nın nasıl bir şey olduğuna dair ufacık bir fikre sahip değil. Ekranlardan nasihatte buluyorsunuz halk da o nasihate uygun olarak kolonya alıyor. Marketlerde kolonya bulunmamasını yağmalama olarak vermek yerine halk bireysel tedbiri önceleyen davranışlar sergiledi demek daha doğru.

Bireysel tedbirlerimizi alalım. Ve fakat salgın hastalıklarla mücadele etmek konusunda merkezi tedbirler ile bireysel tedbirlerin el ele gitmesi gerekiyor. Bendenizin şöyle bir önerisi var: Malum her sene Ramazan Kumanyası geleneğimiz var. Üç ayları idrak ettik. Receb-i Şerifi tamamlamak üzereyiz. Ülkemizde Korona virüsünü en hafif hasarla atlatmak için, aramızdaki en güçsüzleri güçlendirmek noktasında seferber olmalıyız. Bulaşıcı hastalıkların yayılmaması için özellikle toplumun alt gelir grubundaki insanları maddi ve manevi olarak korumamız gerekiyor.

Malumunuz bazı üniversiteler yarıyıl tatilini öne çekti. Hal böyle olunca niye Türkiye çapında bütün üniversiteler ve okullar tatil olmuyor sorusu akıllara geldi. Bu konuda iki farklı görüş var: Okulların tatil edilmesini savunalar diyor ki, İtalya ve Çin gibi geç kalmayalım derhal belli mekanlarda nüfus yoğunluğunu azaltalım.

İkinci görüşü savunanlar ise üniversiteler tatil olduğunda herkes memleketine gidecek ve virüsün gençlerden yaşlılara yayılması hızlanacak. İspanyol Gribi’nin bütün dünyayı etkisi altına almış olmasında cepheden evlerine dönen askerlerin etkisi çok olmuştu.

Her iki görüşün de kendi içinde savunulacak tarafları ve eleştirilecek yanları var. Çünkü bir bilinmezin içindeyiz.

Lakin Korona Virüsü ile mücadele etmek için bağışıklık sisteminin sağlam olması şart. Bağışıklık sisteminin sağlıklı olması için aklıselim paydasında birleşelim lütfen.

Bu defa Türkiye ikiye ayrılmasın. Üçe ayrılsın. Aklıselime sahip olanlar kendi mahallesinin her konudan holiganca tavırlar çıkaran neferlerini uyararak işe başlayabilir.

Ben de uyarımı buradan yapıyorum: Değerli arkadaşlar semtlere göre market fotoğrafı paylaşmaktan vazgeçin. Raflar boşaldı, yağmalandı haberleri yapmak yerine fahiş fiyat ile satış yapan esnaf üzerinden seferberlik ilan edelim.

Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Fatih-Harbiye’yi yazan yazar unutmayın ki Harbiye’nin zevklerine yakın idi. Ve insanları semt üzerinden “okuyan” bu romanı en zayıf romanıdır.

#Sosyal medya
#Fatih-Harbiye
#Market
#Yağmalama
#Koronavirüs
4 yıl önce
Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca Korona vakasını açıklayınca neden sevindim?
Efendimiz’in (sav) Teravihi
Efendimiz’in (sav) Zekâtı-2
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’