|
Sen, ben, cep telefonu, bir de kahve...
I-

“İnsan hiç kimseyi üzmemeli. Kırmamalı, kırmamalı. Nezahat Hanım perişandı. Küçük oğlunu hiç dilinden düşürmezdi bilirsin. Kim mi gelmiş. Birkaç kişi işte. Eniştesi bile yoktu cenazesinde. Ben nerde miyim? B’deyim, Caddedekinde. Ne yapmaya mı geldim? Şöyle bir çıkayım bir iki insan yüzü göreyim. Her yer yaşlı dolu. Hiç genç yok. Nereye gitti bu gençler? Bizim sokağın başına şu Alman ürünleri satan yer açıldı. Hem alış veriş yapılıp hem kahve içilen küçük mağazalardan. Bir kahve içeyim dedim. İçerde dört beş masa var. Tamamında yaşlılar. Cadde artık yaşlılar kulübü gibi oldu. Gündüz ortalarda görünmeyen gençler gece olunca canavar kesiliyor. Arabasının egzozuyla oynayan bütün züppeler geceleri Cadde’de. Uyu uyuyabilirsen. Bir dur diyen yok bu serserilere.


Birkaç genç insan var ama içimi açmaya yetmiyor onların gençliği.

Niye mi buraya geldim? Dedim ya bir iki insan görürüm diye. Gördüm mü? Sen beni dinlemiyor musun? Görmedim dedim ya. Ne mi yapıyorum? Şu an oturuyorum senlen konuşurken. Niye kızsınlar bomboş içerisi. Bir de sevgililer günü arifesi olacak, hiç kimse yok.

Belediyenin de alacağı olsun insan bir iki aktivite yapar. Ne gezer! Akşama dans müsabakası olacakmış. Yok ben gidemem. Gitsem dans edecek halim yok ya. Bakar eğlenirdim. Çocuklar gece dışarda olmamı pek hoş karşılamıyor. Düşüp kalçamı kırarmışım, benimle uğraşamazlarmış. Eşeğin sıpaları ben sizinle uğraştıydım ama. Hepinizin de bir yerleri kırıldıydı üstelik. Oğlan Uludağ’da kayak yaparken ayağını kırdıydı. Kızlardan birinin, hangisi olduğunu unuttum şimdi, paten kayarken ayağı burkulduydu da kırılmaktan beter olduydu. Lale’nindir. Ceren oldum olası oturan boğa idi. Adını Ceren koyduk ama o oldu bir fil. Evet hala öyle şişman. Yaşlı ve fit olanları temizlemek için nefret timi kuracak elinden gelse. Yok canım ayrı yaşıyoruz. Çekemem onun kendisi ile küs hallerini.

Lale kariyer peşinde. Sen kocayı kaybedersin bu gidişle, hiç mi dizi seyretmiyorsun dedim. Niye dizi ile uğraşayım ki, kaliteli filmler izlerim diyor. Sanki hayat o kadar kaliteyi kaldırıyor! O proje senin bu proje benim didiniyor.

Her gün beni arıyor. Elinden gelse bana bir çip taktıracak. İlaçlarını aldın mı anne, banyoya girmeden önce bana mesaj yaz anne. Kanada’daki ilgileniyor, iki apartman ötedeki filden ses yok. Üvey kızım gibi mi davranıyorum? Ay erkek olsam kesin bu benden değil der, atardım başımdan. Ama ben doğurdum. Bari evde doğurmamış olsaydım, hastanede karışmıştır diyeceğim de... Geçen gün ne dedi biliyor musun, öteki iki çocuğun hastanede doğduğuna göre onları karıştırmışlardır. Senin çocukların olsalardı tıpkı benim gibi olacaklardı, bizim içimiz kötü dedi. Kardeşleri ile arası nasıl mı? A yok bir benlen kötü arası. Lale ile çok iyiler. Ay Lale kimse ile kötü olamaz. Onda kötülük geni yok. Niye gen mi dedim? Şimdi öyle ya, her bilinmeyeni gen ile açıklıyorlar. Bunda bilinmeyecek ne mi var? İnsan annesine böyle bir şeyi nasıl söyler! Ben rahmetli anneme daima siz dedim.

Sevgililer gününde niye mi sokağa vurdum kendimi? Biraz önce söyledim ya genç insan göreyim diye. Kime mi hediye alacağım? Kendime tabii. 80’ini devirince en sevgili kendin oluyorsun. Biraz önce bir karı koca gördüm. Kadının elinde fulya demetleri. Kocasının koluna girmiş. Nasıl kıskandım. Birlikte ölenlere imreniyorum. Duydun mu şu karı kocayı? Birlikte denize yürüyenler hani. Gençmişler aslında. 70 yaş nedir ki. Ben şimdi 70 yaşımı gençlik gibi hatırlıyorum. Yediklerimden tat alıyordum o zamanlar. Kilom mu? Kilom hep aynı. Benim filin bana takma sebebi bu. E diyabet hastası olunca kilo problemin olmuyor. Neyle kilo olacaksın, o yasak bu yasak. Ama o zaman ağzımın tadı vardı. Haftada bir kendimi bitter çikolata ile mükafatlandırıyordum. Yüzde yetmiş olanı ile canım. Buzluğumda diyabet dondurmam her daim hazırdı. Ben diyetime dikkat etmesem şişer giderim. Kim taşıyacak o zaman beni. Şimdi hiçbir şeyin yüzüne bakasım yok. İki kutu süt yetiyor yaşamak için. Arada muhallebiciye gidiyorum. Yemek bahane belki iki insan görürüm diye. Kimse kimseyi görmüyor ya. Neyse. Herkes tek başına bir masaya oturup acıyor cep telefonunu. İnsan bir göz teması kurar, bir merhaba der, bir afiyet olsun der öyle değil mi? Bütün selamlar, kelamlar ellerindeki o cep telefonunun.

O karı kocayı görünce, kadının elindeki fulya demetlerini görünce içim bir hoş oldu. Ya yaşasaydın benimle dedim, ya beni de götürseydin gittiğin yere.

Ay kime diyorum ben! Adam hayatı boyunca yalnız gitti gideceği yere. Bir kere de birlikte gidelim deseydi. E tabi tatillere gittik birlikte. Hayır benim dediğim vazife icabı beni yanında taşısaydı. Çok yoruldu. Çok yordu kendini. Sizi daha iyi yaşatmak için dedi. Daha iyi yaşamak diye bir şey yokmuş. Yaşamak ve ölmek varmış sadece. Rahmetli hiç yaşamadı. Hiç huzuru olmadı.”

Önemli Not: “Mutluluk Onay Belgesi” adlı öykü kitabının son öyküsünün ilk bölümünü okumuş bulunuyorsunuz. Bu öyküye son yazmak isterseniz lütfen
adresine gönderin. Metinlerinizi en geç Perşembe akşamına kadar göndermeniz gerekiyor. Mutluluk Onay Belgesi kitabı ile Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiş olacağız inşallah.
#Nezahat Hanım
#Kahve
#Sohbet
7 yıl önce
Sen, ben, cep telefonu, bir de kahve...
Yeraltı çalışması uygulaması
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak