|
“Yar bana bir eğlence diyordum ki İstanbul sallanmaya başladı...”

Tefrika roman: 11

Çerçeveler duvarlarda kalmadı. Ekranları da çevreledi.

Babaannem ve altın kızlar Kübra Topsaçar’ın “Türk lokumu”na çıktı. Programa bir şekilde rastlamışsınızdır diyeceğim ama belki de hiç rastlamamışsınızdır. Kübra Topsaçar bir antropolog. “Hatıraların hatırlattığına dair” yaşlı insanlarla konuşarak vidyolar hazırlıyor. Bütün o duvar düzeneği Kübra’nın çekimi içinmiş meğer. Kot gömlekli biliyordu demek ki!

Altın kızlar olarak üçü katılmış programa. Naciye Paşa, Ferdane Hanım, Necmiye Hanım. Her birinin evinde çekim yapılmış. Önce VTR’mizi izliyoruz diyor Kübra. Ah Allah’ım rezil olduk. Babaannemin salonu, salonunun duvarları, duvarlarındaki dev çerçeveler, çerçevelerin içindeki “ninemizin kıyafetleri” .

Lakin, ama, binaenaleyh sorun şu ki anneanne bizim anneannemiz değil.

Rezil olduk. 76 yaşında bir insan niye kendisine böyle yalan bir geçmiş uydurmaya kalkar ki?

Programı seyretmeye tahammül edemedim. Evden çıktım. Annem sanki dünyanın en normal günüymüş gibi nakışı elinde ekranın karşısına oturdu.

Sokaklarda amaçsız bir şekilde yürüdüm, yürüdüm yürüdüm yürüdüm. Deliler gibi yürüdüm. Sol ayak bileğim ağrımaya başlayıp, sağ ayak tırnağım ayakkabının ucuna kanlı bir şekilde dayanınca eve dönmeye karar verdim. Yoldan annemi arayıp e noldu diye sormayı düşündüm bir ara. Annem cep telefonunu eline alıp sesimi dışarı vermek yerine “Hadi evden ara” der. Evden arayınca da yapmakta olduğu işi yapmaya devam edemeyeceği için “Nasıl olsa eve geliyorsun gelince konuşuruz” der. Yani annemle telefonda bir şey konuşmak pek mümkün değil.

Babamı aramayı göze alamıyorum. Belki de babamın olanlardan henüz haberi yok. Program çekimini babaannem hiç birimize haber vermedi. “Bugün benim çekimimi yapacaklar, bana eşlik edin” filan demedi. Ki evinde misafir ağırladığı zaman bu talebi en üst perdeden dile getirir.

Babamı arasam mı aramasam mı ikilemi arasında yolu tükettim. İkilemdeyim çünkü babamın, babaannemin duvarındaki limon küfü tuvaletler konusunda beni yalnız bırakmasını henüz affetmedim .

Eve geldim, kapıdan içeri adımımı atmadan annem programın çok başarılı ve çok anlamlı olduğunu söyledi.

Nasıl yani? “Kayıtlarını izlemen lazım anlatılabilecek bir şey değil.”

“Kayıtlarını nereden bulacağım?”

“ Kübra Hanım babaannenlere söz vermiş önce canlı yayın yapıyor sonra kayıtları kendi yutub kanalına yüklüyormuş.”

“Ne kadar sonra?”

“Ne bileyim kızım!”

“En azından biraz bahset.”

“Dedim ya program çok başarılı idi. Anlatılarak anlamını imha etmek istemem. Senin seyretmen lazım.”

“ Seyredeceğim zaten. O vakte kadar meraktan öleyim mi?”

“Seyredince üzerinde konuşuruz. Senin de çok iyi bildiğin gibi ilk karşılaşma önemlidir.”

“Anne şaka mısın sen ya! Bir televizyon programından bahsediyoruz. İlk karşılaşma ne! ”

Annem soruma cevap vermek yerine kasnağını yukarı kaldırıp işlediği karanfile baktı uzun uzun.

“Evet ben bu işi yapabilirim. Bu gün üç karanfil işledim. Üçünün de gölgesi çok güzel düştü.”

İçimdeki Hacivat her an dışarı çıkabilir “Yar bana bir eğlenceee” diye bağırıyordum ki İstanbul sallanmaya başladı.

Allah’ım bitmiyor. Hala sallanıyoruz.

Annem şokta herhalde. Elinde kasnak öylece oturuyor. Salondaki vitrinde muhafaza edilen aile yadigarı tabaklardan biri düşünce annem elindeki kasnağı bıraktı nihayet.

Düşen tabağa bakıp Nurullah Paşa’nın annesinin çorba kasesiymiş. “Uğurdur inşallah” dedi.

“Anne uğur değil deprem deprem!”

“Kızın adını deprem mi koymuşlar? Hiç doğru bir isimlendirme değil.”

“ANNE!”

Devamı haftaya Cuma

#Roman
#Anne
#Hatıra
#VTR
#Nurullah Paşa
5 yıl önce
“Yar bana bir eğlence diyordum ki İstanbul sallanmaya başladı...”
Hadislerde ve fıkıhta kürtaj
Myanmar beş para etmeyen bir ülke de İslam dünyası kaç para ediyor?
Deli rüzgar - III
Fethullah Gülen diye biri yok!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…