|
İşçiler zaten konuşmazlar...

Bugün 1 Mayıs sanayi devriminden bu yana yoğun bir şekilde sömürülen ve sömürülmeye de devam eden emeğin bayramı.

Emek en kutsal değerlerin başında gelmektedir. Emeğin sömürülmesi ile büyüyen bedenler ve ruhlar hiçbir zaman iflah olamazlar...

Emeğin hakkını ve önemini sadece 1 Mayısla sınırlamak, tıpkı anneler, babalar vs. vs gibi kapitalizmin diğer "önemli günleri"ndeki körlüğe ve haksızlığa düşmektir.

En önemli körlük ve haksızlık ise gündemi emek değerlerinden uzağa taşımaktır. Biz bu körlüğü yıllardır yaşıyoruz. Meydanlar emeğin gücü ve sorunlarından ziyade; ideoloji ve yıkım için kullanılıyor. Bugünde çok farklı şeyler olmayacak...

Hâlbuki yüz yıl önce Avrupa"yı titreten örgütlü işçi gücü bugün yaralı, yorgun ve örgütsüz. Sadece gençlerden oluşan 330 milyonluk bir işsizler ordusu emekçi olabilmenin yollarını arıyor. En tepedekiler sömürü düzenleriyle palazlanmaya devam ederken, yerküre bağrında 1,4 milyar aç insanı barındırıyor.

Tıpkı diğer yıllarda olduğu gibi; emeğin yerel ve küresel sorunlarına zerre kadar dem vurulmadan bir Emek Bayramı daha geride kalacak.

Öncekilerde olduğu gibi, bugünkü 1 Mayısta da tüm dünyada "gerçek emeğin" sesi çıkmayacaktır. Onların yerine patron kulüplerinin ve sendika ağalarının seslerini duyacağız.

Mademki yine emek cephesinde hiçbir şey değişmeyecek, o zaman hep güncel kalacak olan, bu köşeden kaleme aldığımız bir 1 Mayıs yazısını tekrar edelim:

Mevcut dünya düzeni sömürü üzerine inşa edilmiştir. Bu sömürüye en çok muhatap olan ise şüphesiz emektir.

Son iki yüz yıllık sömürü tarihinde emek artık yorgundur.

Çünkü emek sahipleri yeni dünyanın en büyük kâbusu olan işsizler ordusuna katılmak istemedikleri gibi, yorgun düşen beden ve zihin nedeniyle hareket edememektedir.

Fransız düşünür Jacques Rancière"nin "Filozof ve Yoksulları" isimli eserindeki ifadesiyle: "İşçiler zaten konuşmazlar. Zamanları yoktur. Çok yorgundurlar".

Onların yerine hep birileri konuşur. Sendika ağaları, patron kulüpleri...

Hatta bu fildişi kuleden konuşan bazılarının aile şeceresinde hiç işçilik yapan da olmamıştır...

Belki de burada üzerinde en çok durulması gereken kavram emek kavramıdır. Modern dünyada sömürülen ve gadre uğrayan sadece emek değildir.

Bir bütün olarak bizatihi insanın kendisi, insanı insan yapan değerler erozyona uğratılıp sömürülmektedir.

Çalışana, emeğe tüm hakları verilse bile, sistem ondaki erdemleri yok etmek üzere tasarlanmıştır.

Kariyer hırsıyla yapılan hamleler erdemin bu yok oluşunda başı çekmektedir.

Küresel krizle birlikte her geçen gün biraz daha artan şekliyle; işini kaybedenlerin hayatını sonlandırıp intihar etmeleri, insanın sistem tarafından "emeğine köle edilmesinin" en büyük göstergesidir.

İnsan artık mekanik bir varlık haline gelmiş ve modernizm ona, insani olmaktan çok uzak, pragmatist mekanik bir ruh giydirmiştir.

İnsan hayatındaki her şey artık ona sağlayacağı pratik faydaya göre değer kazanmıştır.

Birey, toplum tarafından emeğinin karşılığında tanımlanır hale gelmiştir.

Bireyi tanıma ihtiyacı olmayan, tanımlayan, hatta dar şablonlara hapseden bir dünya. Çaycı, çöpçü, şoför, doktor, bankacı, avukat, müdür, mühendis, öğretmen vs vs...

Ne olduğunun değil, ne iş yaptığının önemli olduğu bir dünya...

Aynı zamanda bu dünya, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar gelir adaletsizliğini ve yoksulluğu yaşamaktadır. Gelir dağılımındaki aşırı adaletsizlik durumu artık ekonomik bir sorun olmayıp, insanlığın en önemli sosyal sorunu haline gelmiştir. Bu bozuk tablonun oluşmasında emek sömürüsü birincil dereceden etkilidir.

İşte bu nedenle 1 Mayısa bir de bu gözle bakmamız gerekmektedir.

Hayatını, geçimini, kısacası; rızkını ranttan, yağmacılıktan, vurgunculuktan, sömürüden uzak "öz emeğiyle" kazanma mücadelesi verenlere selam olsun...

twitter.com/FevziOzturk
10 yıl önce
İşçiler zaten konuşmazlar...
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…