|
Adamı deli eden yazı!

Cahilliğime bağışlayınız; gazetecilerin bir “gün”ü olduğunu biliyordum ama 10 Ocak''ın “Çalışan Gazeteciler Günü” olduğunu bilmiyordum.

Ama cehaletim hala devam ediyor; çünkü ben hala “Tembel Gazeteciler Günü”nün ya da ne bileyim, “Kovulmuş Gazeteciler Günü”nün hangi güne tekabül ettiğini bilmiyorum!

Sonra iyice komplekse kapıldım. Örneğin Mayıs ayının ikinci Pazar gününün “Anneler Günü” olduğunu bilmeme rağmen “Çocuğu Öldüğü için Çocuksuz Kalan Anneler Günü”nün hangi gün kutlandığını da bilmiyorum

İşte bu cehaletimin hoş görülmesini teminen, “çalışan bir gazeteci” olarak yeni öneriler içeren bir çalışma yaptım. Önerdiğim Yeni Günler ve Haftalar şunlardır:

Her yıl 21-28 Mart arası “Kazıklanmamış Tüketicileri Koruma Haftası”..

12 Nisan''da “KPPS''yi Kazanmasına rağmen Öğretmen Olamayan Öğretmenler Günü”..

24 Nisan''da “YÖK Egemenliği ve Çoluk Çocuk Bayramı”..

5 Ağustos''ta “Kanaltürk''ün Kuruluş Yıldönümüne Katılamayan Kubilay''ın Ölüm Yıldönümü Etrafında Gelişen Fırdöndüler Günü”..

4 Temmuz''ta “Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer''in Tansaş''a İlk Ayak Bastığı Gün”..

6 Ekim''de “Ardahan''ın Damal İlçesinde Bulunan Dağdaki Atatürk Siluetinde Otlayan Bir Koyunun Derisinin THK''ya Bağışlanmasını Kutlama Günü”..

14 Ocak''ta “Fikri Akyüz İsimli Deli''nin Bayramı”

15 Ocak''ta “Fikri Akyüz''e Her Gün Bayram Denilmediği İçin Kendisinin Bayram Ettiği Gün”!

Saddam''ın idamına dair yazılan yazılardan bir tanesi vardı ki, bu yazıda muhteşem bir üslup ve muazzam bir derinlik vardı.. Zaman gazetesi yazarı M. Nedim Hazar köşesinde (06.01.2007) “Koyuna, ağaca ve çocuğa dair..” bakın ne yazmış:

“…..Yemyeşil çayırlarda otlar minik kuzular... Büyür koyun olur, koç olur, keçi olur.. Etinden, sütünden ve nihayetinde yününden yararlanılır.

Kırkılır yünleri, iplik olur sonrasında... Ne bileyim kazak olur, atkı olur, hırka olur..Yan yana dolanır kalın halat olur, bükümü zor kendir olur... Yağlı idam ilmeği olur..

Fidedir, açılan çukurlara konur, ağaç olur, ormanlık olur. Yeşillik olur, ciğer olur.. Beşik olur örneğin, bebeler sallanır..

Tesbih olur, inananın tane tane duasını göklere çıkarır; baston olur, yaşlı bedenleri yerçekimine inat ayakta tutar.. İdam sehpası olur, tabut olur bazıları...

Her çocuk masum doğar... Yaradanın lütfudur bu... Günahsızdır, habersizdir, temizdir.. Mucit olur telefonu keşfeder, tekerleği bulur falan...

Anne olur, çocuğunun ölümünü izler, baba olur evladı kucağında ölüme gider. Zalim olur, dili bir yılanınkinden bile zehirli ve ustaca kullanır.

Ağaç kesilir darağacı olur, tabut olur... Koyun kesilir yağlı ilmek olur, başa geçirilen kara çuval olur. Çocuk büyür diktatör olur, tüm dünyaya özgürlük sattığını zanneden kanlı tüccar başkan olur...

Ve biz buna tarih deriz, insanlığın tarihi...”

İLGİNÇ YAZARLAR

Türkiye''de ilginç bir habercilik anlayışı ve enteresan bir köşe yazarlığı formasyonu var..

Bunlardan bazıları öylesine bir manşet atar ki, bu manşetler “Silahlı Kuvvetler Nizamnamesi”nin bölüm başlığı gibidir..

O kadar ki, bu gazetelerin yöneticileri “Siluet Gazeteciliği” diye adlandırılabilecek bir branşın hem öğrencileri hem de öğreticileridir.

Örneğin; bir gazetenin herhangi bir sayfasında “sadece gözleri” bantla çizilmiş bir şahsın fotoğrafı varsa, biliniz ki orta yerde devletin koruduğu bir birey vardır.

Buna karşılık bir bireyin sadece gözleri kapatılmayıp “yüzünün tamamı karartılmışsa”, biliniz ki orta yerde toplumun tamamını tehdit eden bir dayatma ve manipülasyon vardır.

Bir de bazı köşe yazarları vardır; bu yazarlar sadece yazar ama ne yazdığını, niçin yazdığını, kime yazdığını bilmez, belki de nasıl yazdığını da bilmez..

Biliyorsunuz, POAŞ ile ilgili olarak Sabah gazetesi bir manşet habere imza attı. Haberin belgeye dayanıyor oluşu, haberin ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu.

İşte bu haber üzerine, POAŞ''ın sahibinin diğer firması Hürriyet''te yazan bazı köşe yazarları, gazetecilik denilen saygın kurumu yerle yeksan eden son derece vahim yazılar yazdılar.

Hürriyet''teki bu köşe yazılarını okuyunca, dizel motorlu araca benzin konulunca araba nasıl sarsılıyorsa o denli sarsıldım.

Ama çok şükür ki, o yazıyı okuduğum gün arabama benzin aldığımda hediye edilen kolonyalı mendil vardı da yüzümü ferahlattım ve kendime geldim.

Evet, bir köşe yazarı nasıl olur da patronunun bir başka şirketi ile ilgili olarak yapılan bir haber üzerine köşesini patronunun şirketinin savunmasına hasreder?

POAŞ istasyonlarında çalışan işçiler köşe yazarlığı yapabiliyor mu ki tersi mümkün hale gelsin?

Yani Aydın Doğan gibi başarılı bir işadamı bu işi bilmiyor mu?

Görüyoruz ki “Siluet Gazeteciliği” yanında şimdi bir de “Pompacı Köşe Yazarı” denilen bir tür ihdas ediliyor!

Ama tahmin ediyorum ki, patronunun şirketini aslanlar gibi savunan bu köşe yazarları bence POAŞ istasyonlarında çalışan “pompacı”lar değil..

Bu yazarlar olsa olsa, POAŞ istasyonlarındaki “yıkama-yağlama” servisinden transfer edildiler!

17 years ago
Adamı deli eden yazı!
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak