|
Hürriyet"in bu iki uzman yazarına dikkat!

Sayın Osman Müftüoğlu hocam; Başbakan Erdoğan, teşkilatına gazeteleri boykot etmeleri için talepte bulununca bir genel yayın yönetmeni olarak bu durum beni endişeye garketti, kimyam bozuldu. Psikolojim alt üst oldu. Sosyolojime ise bir şey olmadı. Acaba yazılarımda kendim için “eski bir sosyolog” olarak yazdığım için mi sosyolojim sarsılmadı bilmiyorum. Dün hiç gereği yokken Hıncal Uluç kalkıp köşesinde “Özkök, Sabah''ın başına geçmek üzere bir kaç yıl önce Zafer Mutlu ile el sıkıştı” diye yazdı. Oysa ben ne hayaller kuruyordum. Perhiz tavsiyenize titizlikle uyan biri olarak, çıkaracağım gazeteye de perhiz uygulayacaktım. Örneğin, Yılmaz Özdil''in köşesini kibrit kutusu ebadına indirerek her paragrafı bir kelime olmak yerine her paragrafı bir harf olarak yazmasını isteyecektim. Hocam, şimdi soruyorum: Psikolojimin alt üst olmasının, Sabah''tan vazgeçip Hürriyet''te kalmamla bir ilgisi var mıdır? Bir zamanlar Ruhi Su''nun türkülerine “böğürtü” gözüyle bakan ben artık günde iki saat Ruhi Su dinlemeye başladım. Ruhi Su''yu dinlememin “ruhsal” durumumla bir ilgisi var mıdır? Hilton''un yeşil bahçesine uzanmam iyi gelir mi? Yine yeşillendi fındık dalları türküsünü çığırıyım mı? Kızılcıklar oldu mu hocam, selelere doldu mu hocam?

Sayın “eski sosyolog”; yönettiğiniz gazete sanıyorum koroner kalp yetmezliği tanısı ile müşahede altına alındı. Bazı yazarlarınızda da akciğer sorunu olduğunu düşünüyorum. Bunu nasıl biliyorum, çünkü onların ciğerini biliyorum. Hele içlerinde bir iki tanesi var ki bana gelip “ciğerime bakar mısınız?” dediler. “Ciğerinizi tedavi etsem, yine de beş para etmez, yani değmez” diye cevap verdim. Yine birisi gelip “Hocam top oynarken ayağımı kırdım, ayağımı alçıya alır mısınız?” dedi. Ben de ona “Ama senen ayak oyunlarını iyi bilen birisin, nasıl olur bu?” diye cevap vererek ayak yaptım. Hatta bir yazar var ki gelip “Hocam benim gözlerim perdeli, kalbim ise mühürlü, perdeyi kaldırıp mührü söker misiniz?” dedi. Mührü söktürmek için belediye zabıtasını çağırdım ama zabıta memuru kalbini bulamamıştı. Üstelik zabıta bir de sopa attı. Ama asıl önemlisi gazetenin üçüncü sayfasına konuşlanmış olan bir yazar var ki ne hastalığının “tanısı olası” ne de tedavisi mümkün.. Söze “dinle..” diye başlamıştım ki sözümü kesip “Sen de mi ''din''le kafayı bozdun?” demeye başladı.

Sayın Şükrü Kızılot hocam, ben Hilton arazisine 350 milyon YTL lira verdim, kaldı ki verdimse ben verdim. Alırsam da ben alırım. Geçmişte o kadar aldım ki almaktan artık kendimi alamıyorum. Sonra Başbakan Erdoğan''a gidip “Yap bana bi yeşillik” dedim. Başbakan konuttaki garsonu çağırıp “Şu arkadaşa bir yeşillik yapın, maydanozu bol olsun” dedi. Hocam oysa ben maydanoz istemiyorum, zaten benim gazetede her şeye maydanoz olan bol miktarda köşe yazarım var. Ben sadece “Hilton''un arka bahçesini” istiyorum. Sorum şu hocam: Arka bahçede rezidans neyim değil de rafineri kurarsam benim “rafine bir işadamı” olmama halel gelir mi? Halel gelmezse yaptığım iş helal olur mu? Helal olmazsa helak olur muyum? Diyelim ki helak oldum, helak vergisi diye bir vergi çeşidi var mıdır? Bu vergi istihlakten mütevellit amortismana tabi midir? Keza vergi kaçırmak ile keçileri kaçırmak arasında mali disiplin mevzuatı açısından bir fark var mıdır? Varsa söyle, hemen söyle, hah şöyle..

Sayın mükellef; önce ağzınızı bir toplayın ondan sonra bana soru sorun. Ne demek “Hilton''un arka bahçesi”? Bana ne Paris Hilton''dan.. Onu gidip Mehmet Y. Yılmaz''a sorsanıza.. Kaldı ki mademki “yeşillik” merakınız var, Zafer Mutlu''nun Kemerburgaz''da orman arazisine yaptığı kolejde olduğu gibi siz de bir orman bulup oraya bir şey konduramıyor musunuz? “Efendim kış geliyor, ortalık çamur olur, bu çamuru etrafa sıçratmak istemiyorum” demeyiniz. Da, ben size gazete kurun demiyorum ki, bir bina inşa edin diyorum. Fakat inşaatı yaparken kestiğiniz ağaçlardan kağıt üretip de bu kağıdı gazetenizde kullanmayın. Bu, vergiden düşülmüyor. İnşaat esnasında zuhur eden çamuru ise gazetede kullanabilirsiniz. Üstelik o yörenin çamuru çok pis bir çamurdur, araba yıkama servislerindeki tazyikli su bile çıkaramaz. Servis deyince aklıma geldi; duydum ki Petrol Ofisi istasyonlarınızdaki “yıkama yağlama” servislerini modern hale getirecekmişsiniz. Merak ediyorum, bu servisin başına Ertuğrul Özkök''ü mü getireceksiniz? “Pasta cila” hizmeti de olacak mı? Pastadan ne kadar pay alacak? Cilayı Mustafa Mutlu mu yapacak? Cilaladıktan sonra çamur atacak mı?

16 yıl önce
Hürriyet"in bu iki uzman yazarına dikkat!
Kur’an’da şükür kavramı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim