|
Ahmet Altan"ı sevenleri kızdıran işte bu iki sözcüktür

Perşembe gecesi 32. Gün programında Taraf gazetesi ve Genelkurmay Başkanı arasındaki tartışma ile PKK meselesini konuştuk.

Ertesi günü bir kısım okuyucu beni “asker düşmanlığı” ile bir kısım okuyucu ise “asker postalı yalayıcılığı” ile nitelendirdi.

Programda da söyledim, “Ordu bizim gözbebeğimizdir”.. Ve ekledim: “Tamam ama bünyede sadece gözbebeği yoktur ki.. Gözbebekleri yanında bünyede beyin de vardır kalp de..”

Tabii, “beyin” deyince akla baş gelir ve “kafa” ile “baş” ise bazen birbirine karıştırılır..

Örneğin “kafasız insan” başka bir şeydir, “başsız insan” ise başka bir şey..

Başsız olan bir insanın kafasının olup olmadığını tartışmak ise beyinsizlikten başka bir şey değildir.

Ancak kafası olup da “kafası basmayan” pek çok insan da vardır. (Pek tabii ki isim verip de “başıma” bir iş gelmesini bekleyecek kadar kafasız değilim!)

Bunun gibi “kalp” ve “yürek” de çoğunlukla aynı anlamda kullanılır..

Oysa “kalpsiz insan” derken o insanın “sevgisiz” olduğuna gönderme yaparız.

“Yüreksiz insan” nitelendirmesinde bulunurken ise o insanın “korkak” oluşuna işaret ederiz.

(Aksi halde sakatatçı dükkanlarının vitrininde yazan “böbrek, taşlık, dalak, ciğer ve yürek bulunur” cümlesinin içinde yürek yerine “kalp” yazardı.. Tabii yerseniz!)

Evet,bu kadar “lüzumsuz” laftan sonra açıklamam “lazım gelen” konuya girelim.

Şimdi, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile Taraf gazetesi arasındaki tartışmada “ben nerede duruyorum”, konuya oradan girelim.

Öncelikle, Taraf gazetesine sızdırılan belgeler, açıklandığında “devlete fayda getiren bir belge olsa dahi” bu belgelerin sızdırılması başlı başına bir suçtur.

Ancak, kendisine “gönderilen” bu belgeleri yayımlamak, yayınlandığında “devlet zarar görecek olsa bile” suç değildir.

Ben, bu belgeleri yayımlayan Taraf''ın bunu yayımlayabilme hakkının olduğunu düşünüyorum; bu anlamda Taraf''ın yanındayım.

Ancak “güvenlik için demokrasinin feda edilmesini istemeyen, fakat demokrasi için canını feda etmeye hazır” bir çizgi izleyen Ahmet Altan''ın 15.10.2008 tarihli yazısında geçen bir cümle var ki, işte o cümle vicdanları yaralayan bir cümle olmuştur.

Diyor ki Altan: “Daha önce Dağlıca baskınını bile bile önlemedikleri gibi Aktütün baskınını da bile bile önlemediler..”

Şimdi.. Altan gibi sözcüklere takla attıran bir “edip”, bu cümlede geçen “bile bile” sözcüklerini şayet “bile bile” yazmışsa, tek başına bu bile haklılığına gölge düşürecek bir yargıdan başka bir şey değildir.

Altan şayet “Daha önce Dağlıca baskını göz göre göre geldiği gibi Aktütün baskını da göz göre göre geldi..” demiş olsaydı mesele yoktu.

Yoktu, çünkü ben de “Aktütün baskınının göz göre göre geldiğini” düşünüyorum.

İkisi arasında şöyle bir fark var: “Bile bile” sözcüklerini kullanırsanız, askerin “yav boşver, 10-20 asker ölürse ölsün, bana ne..” diye düşündüğünü söylemiş olursunuz..

Yani önlemin “kasten” alınmadığını dillendirmiş olursunuz..

Oysa “göz göre göre” dediğimizde ortada kasıt değil bir “ihmal” olduğunu söylemiş oluruz.

Dolayısıyla, göz göre göre demek ihmal kavramına, ihmal kavramı da “gaflet” kavramına işaret eder.

Bile bile demek ise bizi kasıt kavramına, kasıt sözcüğü ise bizi “ihanet” kavramına götürür.

Gaflet''e ihanet demek ise tam manasıyla bir “dalalet”tir.

“Dalalet” içinde olmak ise, Altan''ın hain olduğunun “delalet”i değildir.

“Şehadet” mertebesine ulaşan askerlerimizi bile bile ölüme terk eden bir ordumuzun olmadığına ise “şahadet” ederim.

Şimdi gelelim Başbakan Erdoğan ile İlker Başbuğ''un sözlerine..

İlker Başbuğ''un, sırf belgeleri yayımladı diye Taraf gazetesini “PKK” yanına oturtması ve bunu söylerken parmağını sallaması, parmaktaki “etle tırnağın” birbirinden ayrışması gibi bir tehlikeyi beraberinde getirebilecek bir “sallama”dır.

Başbakan Tayyip Erdoğan''ın ise, kendisine “Paşasının başbakanı” diye tahkir edici bir manşet atsa bile Taraf''a yönelik “Siz kimin medyasısınız?” şeklinde bir ithamda bulunması bazı kesimlerin haklı tepkisine yol açacaktır.

Taraf gazetesi, cumhurbaşkanlığı seçiminde de, 367 hokkabazlığında da, kapatma fecaati karşısında da, benim bildiğim kadarıyla “Alkım Yayınları''nın medyası” idi.

Taraf okuyan insanların, sanki PKK''nın “Özgür Politika” gazetesi okuyormuş gibi bir hisse kapılmasına yol açacak böyle bir ithamda bulunulması “siyasi strateji” açısından da yanlış olmuştur.

Neticede tamam, kalbe bazen yürek, başa bazen kafa diyebiliriz.

Ama lütfen “doğruya doğru”, “eğriye eğri” diyelim..

Bir gazeteci olarak, “Doğru dur..” diyen askere hitaben “Doğrudur..” dememek hiç de yanlış bir şey değildir!

16 yıl önce
Ahmet Altan"ı sevenleri kızdıran işte bu iki sözcüktür
‘Kobani düştü düşecek’
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak