|
İnsanın kanını donduran bir köşe yazısı..

Vakit gazetesinden Serdar Arseven 11 Eylül tarihli köşesinde Deniz Feneri davasından hareketle ibretlik bir yazı yazmış:

“Benim çifte standartlarım vardır.. Örneğin itham Müslüman''a yönelmişse, ''iftira olduğu önyargısından'' hareketle çıkarım yola.. ''Kafir''e yönelmişse, ''doğru olabileceği'' önyargısından.. Deniz Feneri benimdir, Ergenekon Terör Örgütü ise kahrolası darbe düzeninin.. Deniz Feneri için dava sürecinin tamamlanmasını beklerim.. Ergenekon Terör Örgütü davası sanıkları söz konusu olduğunda ise iddianameyi esas alırım. Çünkü bu adamların büyük bir bölümünün, ne azılı din düşmanı olduklarını bilirim..”

Arseven devam ediyor: “Belki kendim ''ısırırım'' Müslüman kardeşimi.. Lakin ''köpeklerin'' yalamasına dahi müsaade etmem..”

Evet ben bugünkü yazımda kimseyi “yalamadan” direkt Serdar Arseven''i “ısıracağım”!

“Beni neden ısırıyorsun?” diye sorarsa kendisine “Sen Müslüman olduğun için..” diyeceğim!

Görüyorsunuz değil mi? Şu Deniz Feneri ile ilgili davada at izi it izine nasıl da karıştı..

Böyle olduğu için örneğin Vatan gazetesinin sitesinde Serdar Arseven''in yazısı ile ilgili şöyle bir manşetle karşılaşmak da kaçınılmaz oluyor.

Vatan''ın başlığı aynen şöyle: “Vakit şimdi de soyguncuya sahip çıktı”

(Bir diğer “infaz” haberi ise şöyle: “Gaziantep belediye başkanı Güzelbey, güzel güzel götürmüş..” Yani Vatan, adamın soyadıyla oynayarak manşet atmış.. Peki ben şimdi kalkıp Kemerburgaz''da yıkımına karar verilen kaçak kolej için “Zafer Mutlu, mutlu mutlu götürdü” desem kendisi mutlu olur muydu?)

Bir tarafta Vakit''in yazarı, “Ben dindarlara yönelik bir iddiayı hemen aklarım” diyerek, sahip çıktığını düşündüğü dindar kesime çok büyük bir zarar veriyor.

Diğer tarafta Vatan ise tam tersinden bakıp “Dindar olduklarına bakmayın, bunlar tam bir soyguncu” diye yazarak Başbakan dahil dindarları “kafadan” mahkum ediyor.

Oysa orta yerde bir dava var ve bu dava henüz sonuçlanmadı.

Buna rağmen “bir kısım silahşorlar” zerre kadar haya duygusu taşımadan “dindar hortumcu” diye yazabiliyor.

Şimdi birileri hemen çıkıp diyecektir ki: “Ama Ergenekon davası da sonuçlanmamasına rağmen sizin medya kalkıp birilerini sürekli haber yapmadı mı?”

Evet yaptı; yaptı ama terbiyesizlik yapmadı.

Örneğin tutuklanan generallere izafeten “Kemalist terörist” diye yazma çirkinliğini göstermediler.

Arseven''in yazısına dönersek..

Arseven çıkıp “Bu kişilerin masum olduğunu düşünüyorum” ya da “Hürriyet yazıyorsa bu büyük ihtimalle yalandır” yahut “Hırsızlık yapanlar Müslüman olamazlar” dese mesele olmazdı.

Ama “İtham bir Müslüman''a yönelmişse bu kesinlikle iftiradır” demek ne demektir Allah aşkına?

Bu işe Müslümanlığı ne diye karıştırıyorsunuz?

Deniz Feneri iddianamesinde ben “şimdilik” ciddi bir delil göremedim; ileride ciddi delil ortaya çıkar mı bilmiyorum.

Kaldı ki birilerinin birileri ile geçmişte ortaklık kurması, birilerini mahkum etmenin delaleti olabilir mi?

O zaman Veli Küçük''ü, sahibi olduğu Endi şirketinde yönetim kurulu üyesi yapan Hüsnü Özyeğin''i de Ergenekon''dan içeri almak mı gerekiyor?

Bırakınız geçmişte yer alan ortaklığı, Dinç Bilgin''in hapse girmesine neden olan Etibank''ta “aynı anda” yönetim kurulu üyeliği yapan Zafer Mutlu yargılanmadı bile..

Deniz Feneri''nin sahipleri, “gönlü Sahra Çölü kadar geniş, vicdanı Atlas Okyanusu kadar berrak” olan Bülent Arınç''ın da söylediği gibi şayet suçlularsa Allah belalarını versin.

“Deniz Feneri yardım derneğidir, dolayısıyla yolsuzluk yapmaz” demek şimdi bir savunma mıdır?

28 Şubat döneminde Kızılay hakkında yolsuzluk haberleri yapmıyor muyduk? Kızılay, yardım derneği değil midir?

O nedenle, Deniz Feneri davası gibi içi boş iddialardan mürekkep bir dava hakkında böylesine hovardaca mürekkep harcamak, Deniz Feneri''ne ve en önemlisi “dindar insanlara” büyük bir zarar verecektir.

Vakit gazetesinin nasıl “çökertilmeye” çalışıldığını elbette biliyorum.

Hele hele, “Onbaşı olamayacakların general olduğu bir memleket..” başlıklı yazısından dolayı 312 generalin açtığı davada 624 milyar tazminata mahkum edilme fecaatini unutmuş değilim.

Şimdi tam da yeri geldi.. Bekir Coşkun geçenlerde aynen şöyle yazdı: “Karpuzcu dahi olamayacak olan Erdoğan, bu memlekete başbakan oldu”.

Tam da karpuz mevsimi sona ermek üzereyken karpuzculara seslenmek istiyorum:

Sayın karpuzcular, 312 karpuzcu bulun ve Coşkun''a dava açın; 624 milyar az para değil..

Yalnız, mahkeme kararı bu kez “kelek” çıkarsa karışmam!

16 yıl önce
İnsanın kanını donduran bir köşe yazısı..
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?