|
"Yoksa asıl mesele dershane değil mi?"

Hizmet Hareketi''nin medya kuruluşlarından birinde çalışan dostum, dershane meselesinden söz açılınca ''28 Şubat davasındaki tahliyeleri bile bizden biliyorlar'' dedi.

''Cemaat, hükümeti zorda bırakmak için 28 Şubat davasını da bitirmek istiyor'' dedikodusu dershane tartışmasıyla birlikte dolaşıma sokulmuş verdiği bilgiye göre.

İnanılacak gibi değil!

Cemaat içinde, bu dedikodunun hükümet ya da AK Parti çevreleri tarafından üretildiğine yönelik kanaat oluşması ise daha da şaşırtıcı.

Dershane tartışmasının geldiği nokta da bu ruh halini yansıtıyor.

Tartışmayı bir ''oldu-bitti taslağı'' ve darbe söylemiyle başlatan Hizmet Hareketi''nin medyasında ve sosyal paylaşım ağlarında sürdürülen kampanya ''Mesele dershanelerin kapatılması değil, iktidar bizi tasfiye etmek istiyor'' algısı oluşturacak şekilde sürdürülüyor.

***

Başbakan''ın ''Geri adım atmayız'' derken bile paydaşlarla mutabakat aranacağını açıklaması, Milli Eğitim Bakanı''nın orta yol bulma çabalarına karşın ''Dershanelerin tek taşına dahi dokundurtmayız'' cümlesinde kendini bulan meydan okuyuş, cemaatin meseleyi bir varoluş mücadelesi haline getirdiğini gösteriyor. Ya da da bilinçli şekilde öyle algılanmak istediğini...

Hükümetin diyalog arayışları, Hocaefendi''nin ilk günlerdeki ''Firavun'' göndermesiyle akıllarda kalan sert çıkışını (öyle yansıtılan mı denmeli?) yumuşatan ''İncinsek de incitmemeliyiz, kırılsak da kırmamalıyız. Sıkıntılar olgunlaşmanın en önemli yollarındandır'' çağrısı bu algı çalışmasında karşılık bulmuyor.

Aksine, Erdoğan''ın ''Bu aşamadan sonra öyle demek zorundayım'' şerhiyle söylediği ''karşı taraf'' sözü bile tartışmayı derinleştirmek için malzeme yapılıyor. ''Başbakan''a açık mektup''unda ''Üzücü bir terkiple ‹karşı taraf› demenizi derin bir teessür ile karşıladı sevenleriniz'' diye yazan Ekrem Dumanlı, darbeci benzetmesiyle Erdoğan''ı, ona gönül verenleri üzmüş olabileceğini bile düşünmüyor.

Başbakan ''Cemaati tasfiye'' iddiasına ''Yalan, iftira. Getirdikleri projeleri geri çevirmedim. Rabbim şahit'' diyor. Siyasi bir soruya siyasi bir cevap verirken, şimdiye kadar sergilediği tavra örnek veriyor. Bu bile ''Halkın haklı ve makul taleplerini karşılamak idarecilerin boynunun borcudur'' öğüdüyle bir riyâset ve hizmet dersine dönüştürülüyor.

***

Sosyolojik gerekçelerle itiraz, siyaset zemininde bir tartışma, üslup sorununa rağmen, belki diyalog kapılarını da açık tutacak. Ancak ısrarla gemileri yakmak, diyalog arayışlarını reddetmek tercih ediliyor. Şu cümle gelinen noktayı özetliyor:

''İlla bunlardan biri ya da birkaçı kapatılacak olursa, bu dünyada bütün hukuki yollara başvuracak ve mahkeme-i kübrada davacı olacağız.''

Gemiler yakarken, 2010''daki referandumda AK Parti''ye verilen destek ''İlk kez siyasi tercihimizi açıkça belli ettik'' notuyla hatırlatılıyor.

''Kapı kapı dolaşılarak'' istenen oyların karşılığı isteniyor.

Darbecilerle hesaplaşma ve daha demokratik bir Türkiye için atılan bu adımda iktidara verilen destek masaya konurken, bunun herkesle birlikte Hizmet Hareketi''ne de ''iyilik'' olduğu nedense görmezden geliniyor.

Referanduma karşı olma, en azından tarafsız kalmanın, mahkeme-i kübra''da bir hesap sorma nedeni olacağını en iyi idrak edenler elbette Hizmet Hareketi mensuplarıdır. Maksat, ne şart altında olursa olsun hizmet ise, ''çorbada tuzum var'' hatırlatmasının cemaatin anlayışına, İslami bir duruşa yakışmayacağını da...

''Projelerine destek verdim'' dediği için Başbakan''a ''Riyâset, bir ihsan ve ikram makamı değil, bir hizmet vasıtasıdır'' eleştirisi/uyarısı bu açıdan bakıldığında ne yazık ki samimi ve tutarlı durmuyor.

***

Hele, ''O zaman bile böyle baskı görmedik'' tonlamasıyla 28 Şubat günlerine yapılan atıflarla iktidarı vurma gayreti... En üzücü ve karşılıklı restleşmeye neden olanı da bu.

Özlem Albayrak dünkü yazısında, demokratik adımların atıldığı, Türkiye''ye level atlatılan bir dönemle, en acımasız baskılara maruz kalınılan 28 Şubat günlerinin karşılaştırılmasına haklı olarak adalet terazisi arıyordu. ''Cemaati de anlamalıyız'' diyen Albayrak, daha düne kadar kendisine dua edenlerle Erdoğan''ın nasıl oldu da karşı karşıya geldiğini/getirildiğini de soruyordu.

Bu sorular, sorgulamalar, tartışmayı elini ovuşturarak izleyenlerin dışında kardeşlik hukukunu önceleyen herkesin ortak kaygısını da yansıtıyor. ''Dershaneler kapatılırsa AK Parti''ye oy vermeyiz''e getirilen tartışma, ivedikle bu kaygıyı bertaraf edecek zemine çekilmeli.

Aksi durum, Angola''da camileri yıkanlarla iktidarı karşılaştıran anlayışa itibar etmek olur ki; bu ''mesele dershane değil'' algısına taraftar kazandırmaktan başka bir şeye hizmet etmez. Aynı özeni göstermek elbette AK Partililerden de beklenir.

11 yıldır yan yana değil, beraber aynı yolda yürüdüğünüzü gösterin. Yoksa herkes için çok geç olacak.

10 yıl önce
"Yoksa asıl mesele dershane değil mi?"
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…