|
Asıl hikâye
Başkalarınca ve yine başka şartlar içinde üretilmiş sayısız 'anlatım'ı, birer lego parçası gibi üst üste koyarak, yan yana getirerek birleştirip tutarlı bütünlüklere ulaşmaya çalışıyoruz. Biraz ondan alıyoruz, biraz bundan koyuyoruz, beraber kaynatıyoruz. Sonra ortaya çıkan bu karma biçimlerin, bu toplama bütünlüklerin bir şekilde bizi ifade ettiğini varsayıyoruz. Bizim kültürel hayatımız büyük ölçüde böyle şekilleniyor. Oysa, toprağı kendi bahçesinden alıp karan, suyla yumuşatan, sonra ona elleriyle biçim veren, ateşle pişiren ve havayla kurutan biri gibi olmalıydık.

Sadece yazıp çizdiklerimizin değil, yaptığımız her 'şey'in varlığını hakikat nezdinde izah edebileceğimiz, ona ayırdığımız 'vakt'in bedeli olabilecek bir meşru sebebi, bir 'mânâ'sı olmalı.

Yıllar boyunca yazıp çizmiş biri olarak artık şunu net olarak görüyorum; kurduğunuz bir cümle size bir istikamet kazandırmıyorsa geride sadece yorgunluklar kalıyor. Bu yorgunluklar gün gelip artık üstümüzdeki bütün bu ağırlıklardan kurtulmamız gerektiğini bize hatırlatacaksa ne âlâ! Hatırlatmayacaksa, vademiz doluncaya kadar 'yorgun'da takılıp kalacağız demektir!

“Ruhlarımızın susaması suyun cazibesiyledir” buyurmuş Hazreti Mevlânâ. Biz kana kana içenlerin bile kanamadığı, içmeye doyamadığı o suyun membaını aramaktan geçtik, bu yetmezmiş gibi, susuzluğu bir an önce giderilmesi gereken bir şeymiş gibi addediyor, her önümüze çıkan meşrubata fit oluyoruz.

Çok şey okuyoruz, çok şey biliyoruz, çok şeyden etkileniyoruz, her konuda pek çok etkinlik yapıyoruz. Dünyayı yerinden oynatacak şeyler gibi geliyor bütün bunlar bize. Ama kabul edelim, avucumuzun içindeki bütün bu 'anlam' birikimine rağmen; bırakın herkes için 'hayat'ı ufacık da olsa değiştirebilmeyi, her şeyi önüne katıp götüren bu 'büyük kapılma'dan kendi hayatımızın küçük parçalarını bile kurtaramıyoruz. En parlak cümleleri spota çıkarılmış silik, sıradan, cansız hikayeler gibiyiz.

Hayattan başkalarının anladıkları şeyleri kendimize katıyor olmanın yararsız bir şey olduğunu elbette söyleyemeyiz; ama bunu hayata dair kendi doğrudan anlama/arama tecrübelerimizin yerine koyuyorsak, bilelim ki o bir tutam kâr, bu büyük zararı karşılamaz.

“Sen, kendi güneşini gölgeleyen bulutsun!” buyurmuş ariflerden bir arif.

Bu dünyadan giderken bütün bu etkileyici, çarpıcı, sarsıcı, müthiş hikâyelerle değil, eni boyu belli kendi hikâyemizle gideceğiz.

Kendi icadımız bile olmayan artistik gösterilere değil, canımızı acıtacak kadar yalın gerçeklere ihtiyacımız var.

Bir pratiğin içinden bakarak söylüyorum ki işin özü aslında şu: İnsanlara hayat hakkında nutuk çekerken, namazın vaktini geçiren bir ayarsızlığı yaşıyoruz biz.

Kağıdın üstüne koyduğu siyah noktaya uzun uzun baktı ve birden dönerek, “Hikâyelerinde ne eksik biliyor musun?” diye sordu, sonra hiç beklemeden cevabı yine kendisi verdi: “Asıl hikâye!”

Hayatı boyunca yolu hiç çöllere düşmediği halde, susuzluğunu bir vaha gibi içinde taşıyan insanlar da var.

“Açılır mı diye merak edeceğine” dedi meczup, “sana kapıyı çaldıran kim, onu sor!”
#lego
#Hazreti Mevlânâ
#Asıl hikâye
8 yıl önce
Asıl hikâye
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak