|
Bayramın eşiğinde

Oruç günlerinin sonuna geldik, bayram kapıda. Bayramın heyecanına bir parça hüzün, biraz burukluk karışıyor mu? Yoksa kendimizi tutarak geçirdiğimiz bu bir ayın ardından, yine bir ay önce bıraktığımız yerden eski hayatımıza geri dönmenin sevinci mi var içimizde sadece? Bir şey kaldı mı Ramazan'dan bize, ne kazandık, ne ekledik içimize?



Dua ettik, bağışlanma diledik, hafifledik mi bari biraz? Yoksa adını tam koymadan, “Hesabı sıfırlayamadıysak bile epeyce toparladık, yeni günahlar için kredi kazandık” diye mi geçiriyoruz içimizden. Bu mu beklentimiz? Kulluğumuzda oruç oruç büyüyen bir derinleşme, idrakimizde bir genişleme olmadı mı hiç? Bir şeyler eksilmeyecek mi hayatımızdan bu otuz sabır gününden sonra? Eksilmeyecekse hiç artmamışız demektir. Kemale doğru hiç adım atmamışız demektir. Bir koca rahmet ayı daha hayatımızdan öylece gelip geçecek; bizi hiç arttırmadan, hiç zenginleştirmeden ellerimizden kayıp gidecek, revâ mıdır?



Ayrılık her daim kalplerde bir burukluk sebebi değil midir oysa? Var mı böyle bir burukluk kalplerimizde? Çoktan daldık değil mi bayram telaşesine? Öyle maalesef! Bir türlü hayatımızın her köşesine yetecek kadar muhabbet biriktiremiyoruz biz içimizde. Böyleyiz çoğumuz, Ramazan'ı belki atlamıyoruz ama icabını bir yükümlülük, bir görevmiş gibi yerine getirip geçiyoruz. On bir ay kısa sürüyormuş gibi geliyor bize, o bir ay çok uzun! Askerlerin şafak saydığı gibi gün saymaya başlıyoruz sona doğru, şu kadar gün kaldı, bu kadar gün kaldı diye...



Bayrama erişmek güzel elbette, bunun bir sevinci de, gönüllere neşe veren bir şenliği de mutlaka olacak. Ama bunun yanında, rahmet kapılarının sonuna kadar açık olduğu bir ayı geride bırakıyor olmanın da bir burukluğu olması gerekmez mi? O kadar mı güçlüyüz günahlara karşı? O kadar mı uyanığız nefsimizin kurduğu irili ufaklı tuzaklara karşı? Değiliz, gafletle malûl geçiyor adeta bütün günlerimiz, gecelerimiz. Biz Allah'ın rahmeti, merhameti olmadan ayakta durabilecek gibi değiliz.



Allah'ın rahmetinin, cömertliğinin bir sınırı yok. Tuttuğumuz oruçların, kıldığımız namazların, okuduğumuz Kur'an ayetlerinin hasene defterimize bir kaydı mutlaka düşülmüştür. Boyun bükerek ettiğimiz tevbelerin, samimi niyazlarımızın, sırtımızdaki günah yükünün azalmasına mutlaka bir faydası olmuştur. Allah verdiği bütün sözleri mutlaka tutmuştur. Mesele sadece buysa, şüphe yok, rahmet ayının bereketinden her kul nasibini almıştır.



Ama mesele sadece bu mu?



Her Ramazan rahmet ve bereketiyle sonsuz bir feyiz kaynağı aynı zamanda. Her Ramazan'dan biraz daha incelerek, derinleşerek, artarak, zenginleşerek çıkmak, her Ramazan'ı tekamül merdiveninde bir üst basamağa çıkmak için bir vesile kılmak mümkünken; neden her bayramın ardından en başa dönmeye razı oluyoruz? Neden ömür yaşımız gibi, idrak yaşımızın da her Ramazan'la birlikte büyümesi için kayda değer bir çaba göstermiyoruz.



Muhabbet, idrakin meyvesi değil midir? İdrak olmadan muhabbet olur mu?



Geleneklerimiz hem önemli, hem zengin, hem de çok güzel... Ama bir toplumun maneviyatını sadece geleneklerine taşıtır hale gelmesi sıkıntılı... Her Ramazan'ı idrakimiz için yeni ve çok değerli bir fırsata, her birimiz için kemal yolunda atılmış bir adıma, bir manevi tecrübeye bir tefekkür iklimine dönüştürmek durumundayız.



Çünkü sadece yaşamak için değil, bize düşen idraki tamamlamak için buradayız.



...



Bu güzel bayram vesilesiyle bütün gönüller şen olsun, muhabbetle dolsun inşallah! Hayırlı bayramlar!


#Bayram
#Ramazan
#Oruç
8 yıl önce
Bayramın eşiğinde
Düşünce tarzını değiştirmek
Nefsime öğütler
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…