|
Bîçareye bir çare medet!

Bir şehri gözümüzün önünde yerle bir ettiler, elimizden bir şey gelmedi. Feryatlar göğe yükselirken, başımızı önümüze eğip öylece kaldık. Çocuklar bombardımanlar altında çaresizken, biz onlardan daha çaresiz hissediyorduk kendimizi. Onlar başlarına geleni yiğitçe göğüslerken, bizim kahırlı cümleler dökülüyordu ardı ardına dilimizden. Ne yapacağımızı bilemiyorduk işin aslı, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bu çaresizliği nasıl taşıyacağımızı, halimizi nasıl, hangi kelimelerle ifade edeceğimizi bilemiyoruz. Kardeşimiz dediğimiz insanların acılarını bayraklaştırıp taşımak istiyoruz gün boyu üstümüzde, hayat araya giriyor ikide bir... Nasıl olup da kendimizi başka şeylerle avuttuğumuzu, ne ara asıl meseleden kopup kendi gündeliklerimize döndüğümüzü anlayamıyoruz. Bir bakıyoruz alakasız bir meselede laflamaya başlamışız, boş lafın peşine takılıp gitmişiz, hatta ufaktan geyiğe bile sardırmışız. Haberler, haberler derken araya bir dizi, bir film... Siyasi itiş kakış, popüler tartışmalar, maç muhabbeti, ne olacak bu dünyanın hali ve saire... Olmuyor, insan hep acılarda kalamıyor, o feryatları her dakika taşımıyor, taşıyamıyor omuzları... Hayat araya giriyor, kendi ıvır zıvırına doluyor bir yumak gibi, ne yapacağını bilemeyen bütün insanları...



Hep böyle geçti bizim hayatımız… Bağırdık, kahırlandık, zalimi lanetledik, bilincimizi kaybetmeyelim diye birbirimizle paylaştık kurduğum, kurduğun, kurduğu, kurduğumuz iddialı cümleleri... Yetmedi ama... Yetmiyor. Dün kaybettiğimiz savaşların bugünündeyiz hep çünkü. Hep geriden geliyoruz, hep aleyhimize açılan farkı kapatmaya çalışıyoruz. Duygularımız gerçek evet, acılarımız derin, kahrımız içimize sığmıyor. Yetmiyor ama bütün bunlar... Yetmiyor. Dün çocuklar öldü, biz çaresizdik. Bugün çocuklar ölüyor, yine çaresiziz. Hep farkındayız olan bitenin, hep bilinçliyiz, hep biliyoruz zalim kim, mazlum kim, düşman kim? Ama yetmiyor. Durduğumuz yer belli, mazlumun yanında, zalimin karşısındayız. Ama biz hep aynıyız, aynı yerde takılıyız, tellere takılan bir uçurtma gibi… Zalimse sürekli geliştiriyor kendini. Şerri için sürekli yeni bahaneler buluyor, yeni tuzaklar kuruyor, yeni savaş makineleri icat ediyor, yeni dolaplar çeviriyor. Zulmünü durmadan koyulaştırıyor. Buna karşı biz hep aynı yerdeyiz. Kahroluyoruz, öfkeleniyoruz hep, yumruklarımızı sıkıp haykırıyoruz hıncımızı. Ama yetmiyor. Zalim nasıl tahkim ediyorsa zulüm cephesini, bizim de öyle tahkim etmemiz gerekirdi oysa merhamet cephesini. Çünkü olmuyor böyle, yetmiyor bütün bu kahırlanmalar, bütün bu öfkeli haykırışlar... Çare olmuyor artık çarenin bulunup getirilmesi gereken yerde. Güçlü nasıl olunuyorsa artık yapmamız gereken o. Herkesin bir gediği kapatması, bir boşluğu doldurması, bir yarayı iyileştirmesi lazım, olması gereken bu. Bela ve musibetler bizi köşeye sıkıştırdığında değil, ondan önce, ondan sonra, her daim, her zaman...



Kurduğumuz cümleler, attığımız mesajlar, dolaştırdığımız paylaşımlar iyi, güzel ama zalimin umurunda olmuyor. Ama içlerini doldurmaya yetmiyor ki gücümüz. Hem, haksızlığı duyurmak için el attığımız her araç, haksızlığı üretenin kara kirli çarklarını döndürüyor bir yandan. Kendimizi yanıltmayalım, aczimizi bilelim, kendimizle yüzleşelim. Bu bir imtihan, idrakine varalım. Bir şeyleri eksik ya da yanlış yaptığımız aşikâr…



Laf dolaştırmak yerine, aczimizi alıp Yaradan'ın huzurunda niyaza duralım, kalıbımızı dolduramadığımızı, her şeyi yarım yamalak bıraktığımızı itiraf edelim. Diz kıralım, boyun bükelim, gönlümüzle secdeye varalım, el açıp rahmet dileyelim, nusret ve selamet dileyelim, sabır ve basiret dileyelim, fetih ve inşirah dileyelim, el açalım mazlumların ve bizim felahımız için…



Yani cürmümüzü bilelim ama gerçekten bilelim. O kadar bilelim ki, bu bilme bir idrake dönüşsün, şuura dönüşsün. Dün çocuklar öldü, bugün çocuklar öldü, biz hep çaresizdik. El açıp yarına çare dileyelim, yarına çare arayalım, yarının çaresi olmaya Allah rızası için niyet edelim. Bunu o kadar hâlisane yapalım ki, Allah nasip etsin, ne zaman bir derde bir çare gerekse o derdin çaresi biz olalım, bu lütfa erelim, bu nasibe erdirilelim.



Eksik neyse tamamlayalım, yanlış neyse dönelim, günah neyse tövbesine varalım. Acziyetimizi bilelim, yüzümüzü hiçbir şeyden aciz olmayana dönelim. Arzedelim hal-i perişanımızı, yalın ve yalansız kelimelerle, bütün çarelerin ve bütün devaların sahibine.



Çaresiz değiliz aslında biz, dünyayla dikkati dağılanlar ve çarenin yolunu kaybedenleriz. Bulalım o halde, yeniden arayalım.


#Meczup
#Bîçare
7 years ago
Bîçareye bir çare medet!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı