|
Bu mevsimler hiç durmaz mı yerinde?

Dizleri çimen yeşili olurdu hep; yıkayıp asardık kurusun diye temizliğe meraklı her ilkbaharı.

Sonra arar, bulamazdık yerinde.

Bir rüzgar mıydı esen, bir tufan mıydı kopan, yoksa sadece garip bir göz aldanması mıydı yanımızdan gelip geçen!..

Bilemezdik hiç birimiz.

Beyaz erik çiçeklerinin fısıltısından başka bir kanıt olmazdı elimizde.

Ama yine de, ilkbahar bir gerçek olarak ne kadar uzak bir ihtimalse de, meyyal olurdu gönüllerimiz o tatlı ılınmanın bir ırmak gibi akarak iliklerimize işlemesine.

Çiçeklerden bir kanıt kalmasa da geride.

Hem neyi kanıtlar ki çiçekler, sözlerin yabani dikenlerden ibaret kaldığı bu devirde!

Hem neyi kanıtlar ki ilkbahar, yalnız beton söylencelerinin yankılandığı bu şehirde!

Sonra yaz, camları tıngırdatan o sıcak nefes, gelip yerleşirdi arsız bir misafir gibi hayatlarımızın baş köşesine.

Alıp getirdiğimiz sümbül demetleri gibi bırakırdık yaz günlerini kristal vazolara.

Sular kımıldanırdı.

Gölgeler, perdelerini biraz önce indirdiğimiz komedyayı yeniden oynamak üzere doldururdu sahneleri.

Ama sessiz, ama inceden...

Derdik ki, yine yaz gelip doldurdu neş''enin kurnalarını bitimsiz ab-ı hayatıyla.

Daha bitmeden sözümüz, tozu dumana katarak kaybolurdu ufukta yaz, koşumsuz yılkı atıyla!

Bir çılgın lodos uğultusundan başka neydi ki sonbahar!

Ruhlarımızın, titreyen elleriyle sedef düğmelerini iliklemesinden başka neydi ki!

Haylaz bir çocuktan başka neydi ki!

Biz o güneş artığı sarı başını okşamak istedikçe, dökerdi inadından bütün yapraklarını sinsice üzerimize.

Suçüstü yakalanmış gibi olurduk hepimiz, kilerden biraz reçel, birkaç küçük hatıra çalarken yakalanmış gibi...

Öyle kocaman bir ağırlık gibi çökerdi işte omuzlarımıza sonbahar; yaşardık, yaşardık, yaşardık da sanki, zembereği boşalmış bir saat gibi duruverirdik sonra.

Yine de, zamana bir cenaze töreni yapılacaksa eğer, kış en uygunudur mevsimlerin diye düşünürdük hepimiz.

Çünkü hoyrat bir seğirmeydi gözümüzde kış.

Ne ısınırdı sobaların üstünde soğuktan kızarmış ellerimiz, ne dinerdi içimizin göz gözü görmez tipisi.

Ürkerdik ağzımızdan bir buhar olarak çıkan sözlerin bıyıklarımızda donup kalıvermesinden.

Hayatın akıp gitmek için aramıza karıştığına inanmıştık biz.

Donmak da yoktu, üşümek de, hesabımızda.

Uğursuz bütün yalanları unutmak üzere and içmiştik aramızda!

Unutuyorum sitemlerimi iletmeyi her seferinde!

Bu serseri mevsimler bir an olsun durmaz mı yerinde?

24 yıl önce
Bu mevsimler hiç durmaz mı yerinde?
Hizmetli ve memur kadrosunda bulunanların memur ve şef kadrolarına vekaleti
Hele şükür
TSK güvenli bölge için Suriye’ye girecek mi?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor