|
Çapı büyük, içi dar

Geçmişte çapı daha küçük bir dünyanın içinde daha geniş bir hayat yaşanıyordu. Yaşı kırkın üstünde olanlar eski hayatın daha genişliğine yaşandığını, insanın hatırlamaya değecek çok daha fazla şey yaşadığını söylerken ne kastettiğimi daha iyi anlayacaklardır. Bugün daha hızlı, daha karmaşık ve farklı odakları olan bir hayat yaşıyoruz. Dünyanın çapı büyüdü her insan için; dünya ile entegre yaşıyoruz, dünyanın herhangi bir yerine iki tıkla erişim sağlayabiliyor, oralarda neler olup bittiğinden haberdar olabiliyoruz. Buna karşılık, çapı ciddi biçimde büyüyen bu uçsuz bucaksız dünyada, giderek neredeyse bir cendereye dönüşmekte olan ve bizi bunaltan darlıkta hayatlar yaşıyoruz. Görünüşte bir ters orantı varmış gibi görünüyor. Erişim halinde olduğumuz dünyanın çapı büyürken, hayatlarımız aynı biçimde genişlemiyor, aksine hissedilir biçimde daralıyor. İlk bakışta hemen hepimize kafa karıştırıcı gibi geliyor olmalı bu durum. Ancak bu dönüşümü anlamak ve anlamlandırmak için bazı ipuçları da yok değil... Bulunduğumuz yerden erişim sağladığımız her şeyin aslında sanal bir dünyaya ait olduğunu bir kenara yazmalıyız. Bütün o malzemelerin kendi içlerinde bir gerçekliğe sahip olmaları bunu değiştirmiyor; bizi hayatımızda değiller. Onlarla hayatlarımızla değil parmak uçlarımızla temas kuruyoruz, kuru birer ‘rivayet’ten ibaret aslında eriştiğimiz bütün o ‘şey’ler... Onlara tanık oluyoruz, belki bir anlamda zihinsel temas kuruyoruz ama onlarla birlikte kanlı canlı yaşamıyoruz. Buna karşılık kapıldığımız bu illüzyon sebebiyle gerçekten ait olduğumuz hayatı da dramatik biçimde ihmal ediyoruz. Vaktimizin devasa parçalarını bütün bu sanal ‘rivayet’lere ayırdığımız için, kendi hayatımızı zengin kılacak ‘tecrübe’leri yaşamaya vakit bulamıyoruz. Bu fotoğraf, eriştiğimiz (güya) uçsuz bucaksız dünya içinde neden yaşama konusunda hepimizin nefes darlığı çeken insanlar haline geldiğimizi açıklıyor. Bütün duygusal ve zihinsel enerjimizi dokunamayacağımız bir hayat için harcıyor, içinde gerçekten var olabileceğimiz tek hayatı yüzüstü bırakıyoruz. Bu sebeple ki bütün bu tüketici ömür mesaisi neticesinde elimizde gönül rahatlığıyla hayat demeye yetecek pek bir şey kalmıyor.


Aldous Huxley’nin ‘Cesur Yeni Dünya’ kitabındantefekkür makamında bir iktibası buraya iliştirelim: “Gözyaşları içeren bir şeye ihtiyacınız var sizin” dedi vahşi. “Değişmek için. Burada hiçbir şeyinbedeli yeterince ödenmiyor”

Bir de şunu düşünün, teknolojinin kapama düğmesine bastığında hiçbir şeyi kalmayan bir insan ne hisseder?

Her gün ısrarla günlüğünü eline alıyor, o gün neler yaşadığını düşünüyor, yazacak tek bir kayda değer şey bulamadan kapatıp yerine koymak zorunda kalıyordu.

“İçimizde hiç kimse bilmiyor; ne kadar vakti kaldığını/ Hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere/ Ve bir kurtuluş bulamadık” diye yazmış Füruğ Ferruhzad, ‘Güvercinin Ruhu’ şiirinde.

Sanki hepsi yerçekimsiz bir dijital uzayda bilincini kaybetmiş bir şekilde boşluğa doğru sürükleniyordu. Hayat azalmış azalmış azalmış ve artık sadece içlerinin derinliklerinde anlam veremedikleri ince bir sızı olarak kalmıştı.

“Farkında mısınız” diyesordu beyaz saçlı adam, “yaşadığımız bunca şey hiçbir yerde birikmiyor!”

#İnternet
#Teknoloji
#Cesur Yeni Dünya
#‘Güvercinin Ruhu’
#Füruğ Ferruhzad
#Aldous Huxley
5 yıl önce
Çapı büyük, içi dar
ABD, ancak “güç”ten anlar!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?