|
En uzun kısayol
İnsanlık, hayatın bir yerinde hak kazandığımız ve bir daha hiç kaybetmediğimiz bir unvan, bir rütbe değil. Her gün, her an yeniden geçtiğimiz bir imtihan, verdiğimiz bir mücadele...

Her birimiz her sabah kalkıp yeniden insan olmak zorundayız. Ve her gece uykuya yenilmeden önce kendimize ne kadar insan kaldığımızı sormak durumundayız.

Yaşadığımız yaygın ahlakî çözülmeye dair kimi menfi kavramların bizim kişiliklerimizle hiçbir ilgisinin olmadığı, olamayacağı gibi bir ön kabulümüz var. Bu kendimizi inandırdığımız en tehlikeli yalanlardan biri.

Ahlakı, daha çok namusla ilintili birkaç konu başlığına kilitleyip kendimizden mümkün olan en uzak yere koymaya çalışıyoruz. Oysa ahlakî çözülmeyi hızlandıran çok daha sinsi kötülüklere bulaştırdık kendimizi.

İnsanın kendine yalan söylemesi birçok başka arızayı tetikleyen çok ciddi bir ahlakî problem mesela. Bunu kendimizle pek az konuşuyoruz.

“Ayran içinde yağ nasıl gizliyse, doğruluk cevherinde de yalan gizlidir” diyor Hazreti Mevlâna.

Her şeyi görmememiz gerektiği yere kadar görmekte ısrar ediyor, bir tek kendimizi görmekten kaçıyoruz.

“Kendinle barışık mısın?” diye sordu biri. “Ben onunla barışığım ama o benimle küs!” dedi kaygıyla diğeri.

Bu uyku çağında uyanık kalabilmek için sürekli kalbini çimdikleyen insanlar da var!

“Sofradan doymadan kalkmak gerek” dedi biri. “Biz zaten hiç doymuyoruz ki!” dedi diğeri.

Gök gürüldemeye başladığında, kibirle sesini yükselten bütün o insanlar nereye gidiyor?

Şu sıra bütün kırlarda “Allah'ın Ayetleri” ismiyle nefes kesici güzellikte sergiler açılıyor.

Pek çoğumuz, kendimizi aşırı ciddiye almak gibi bir ciddiyetsizlikle sakatlıyoruz idraklerimizi bugün!

Her şeyi minicik aklının içine sığdırmaya çalışanlar, engin bir denizi

küçük bir bardağa doldurmaya çalışıyorlar.

Biriktirmeyi çok zaman önce bırakmıştı, birikmeye çalışıyordu. “Hasta gönlün tedavisi zoraldı/ Gizli sır kalmadı aşikâr oldu/ İrenkler çoğaldı boya bozuldu/ Kumaş belli değil bez belli değil” diyor Aşık Veysel, Allah'ın rahmeti üzerine olsun.

Bazen kalem kâğıdı lekeler.

Ara sıra kalabalığın içinden çıkıyor, tenha bir köşeye çekiliyor, gözlerini kapatıyor, kalbine günahlardan bir kara leke düşmüş mü diye endişeyle içine bakıyordu.

Şu yoklukta dili bilmeden de olsa bir mânâya dokunduğunda, o mânânın gönüllü esiri olabilmeli insan!

“Dünyayı bırak” dedi meczup, “kendini tut!”
#Hazreti Mevlâna
#Aşık Veysel
#insanlık
9 yıl önce
En uzun kısayol
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’