|
Enkazın altındaki kim?

Yüzyılın felaketinden geriye içimizi parçalayan enkaz görüntüleri kaldı.Ölenler aramızdan ayrıldı.Biz geriye kalanlarsa; hayatımıza dair gerçekleri böylesine büyük bir felaketin tanığı olmadan görememiş olmanın acısıyla yaşayacağız bundan böyle.

Bu duygu daha uzun süre yanımızda olacak ve o sarsıcı geceyi hatırlatacak bize.

Uzun süre garip bir iç burkuntusu ile yaşayıp duracağız.

Çünkü bizler, enkazın altından çıkarılan binlerce cesede rağmen, kaldırılan her taşın altında kendi yüzümüzle karşılaşmaktan kurtulamıyoruz.

Yüzyılın felaketi; ismi ölüm listelerine yazılmış olanların değil de, biz geriye kalanların başına koptu sanki.

Ve sanki; enkazın altından onların cesetleri değil, bizim zayıf insanlığımız çıkarılıyor her an.

Ölenleri kaç şiddetinde bir depreme kurban verdiğimizi biliyoruz; ama sarsıntısı gün geçtikçe daha da şiddetlenen ruh depremimiz hakkında bir fikrimiz yok ne yazık ki!

Bir haftadır hepimiz farkında olmadan kaybolup duruyoruz bu kargaşada.

Bir enkazın altında diriyiz ya da bir enkazın başında ölüyüz günlerdir her birimiz.

Tarihin miladını yenileyen o kırk beş saniyelik korku tünelinden geçmeden önce; ölüm ve yıkımla böylesine yakın durmazdık oysa.

Şimdi kaçamıyoruz; bu zorunlu akrabalığı içimize sindirmek zorundayız.

Tıpkı kendimize artık bir isim koymak zorunda olduğumuz gibi...

İtiraf edelim ki, yaşadığımız günler boyunca gerçeğe hiç bu kadar mecbur edilmemiştik.

Bakışlarını kendi üzerinden kaçırmak isteyenler için bütün imkanlar el altındaydı.

Bizi oyalayacak pek çok şey üretmiştik ve gerçek ne zaman karşımıza çıkmaya yeltense, onu atlatacak bir hile bulabiliyorduk.

Bugüne kadar!.. Hayat eskimiş bir şal gibi savurup üstünden atıncaya kadar bizi!..

Artık ne hilemiz, ne kaçacak bir deliğimiz var; artık birinci dereceden akrabasıyız gerçeğin.

Ve üstümüzde kaldırılması bir ömür sürecek büyüklükte bir enkazın tozu dumanı var.

Ağlayanlar ölüp gidenlerin ardından mı ağlıyor; yoksa, tükenişimizin en çıplak haliyle karşımıza dikilivermesinin şokundan mı, bilemiyoruz.

Ama hiç değilse iğrenmeyi öğrendik; böylesi bir felaketten bile kendine menfaat ve iktidar çıkarmaya uğraşan leş kargalarından iğrenebiliyoruz artık.

İnsan hırsının doymak bilmeyen yüzünü ilk gördüğümüz anda teşhis edebiliyoruz.

Bunu öğrendik.

Bir de, hayatın kabuğunun ne kadar ince ve kırılgan olduğunu öğrendik yaşadıklarımızdan.

Bir gün üst üste yığılmış taşları, yıkılmış duvarları ve orta yerinden kırılmış hayatları gözümüzün önünden kaldırmaya yetecek gücümüz.

Ama inanın; insanlığımızın üstünde kalan bu ağır enkazı kaldırmak o kadar kolay olmayacak!


25 yıl önce
Enkazın altındaki kim?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi