|
Gökkuşağının nesi var?

Pencereden dışarıya bakan insanlar ne kadar azaldı, kimse hayatını evinin içinde yaşayabileceği bir şey olarak görmeyi kabullenemiyor artık!



“Artık canım hiçbir şey yapmak istemiyor” diye söylendi biri. “Belki de sen artık canına ne istediğini sormuyorsun” dedi gülümseyerek yanındaki.



Bahar geldiğinde dallarında dünyanın en güzel çiçekleri açan kiraz ağacının, üç beş ay öncesindeki güzü yapraklarını dökerek mahzun geçirdiğini unutmamak lazım...



“Kırıldım” dedi buz tutmuş göl... “Demek bahar geliyor” dedi kıyıdaki gürgen ağacı...



Parkın gözlerden uzak bir köşesinde eskimeye yüz tutmuş bir tahta bank... Hemen yanında hiç yaprağı olmayan bir tek cılız ağaç... Bu ikisinin birbirine anlatacak bir hikayesi yok mu sanıyorsunuz?



Acının bin bir çeşit ifadesini insanların yüzlerinde bulup okuyamaya merakı olmayana okur-yazar denir mi?



Gölgeler, öğle sonrasının rehavet vakitlerini fırsat bilerek yavaşça uzadı ve hayatın ne kadar ayıplı yeri varsa hepsini örttü.



“Eskiden bundan çok daha fazla renk vardı sanki” diye mırıldandı mahzun gökkuşağı kendin kendine.



Hayat renkliyken televizyonlar siyah-beyazdı, şimdi televizyonlar renkli ama hayatlar siyah-beyaz!



Nereden bilebilirsiniz, sizin hikayenize en yakın hikaye belki de dünyanın en uzak şehrinde yaşanıyor olabilir.



Bir de şunu düşünün; renkli televizyona geçildiğinden yeni haberi olan bir penguen ne hisseder?



Şehirleri tarumar edilen insanlar hayatı büyük bir dirençle dimdik yaşıyor. Şehirleri dimdik ayakta olanlarınsa pek çoğu yaşadıkları yoğunlukların yükü altında eğilip bükülüyor.



“çünkü ben bir buluttum öldüğümde/yağmur olacak kadar kelime yoktu elimde” diyor Haydar Ergülen, 'Yağmur ve Fransızca' ismini verdiği şiirinde...



Bazen bembeyaz bir atın beni gecenin bir yerinden alıp uzun bir koşunun ardından sabahın serin vakitlerine getirip bıraktığını düşlüyorum.



“Ne kadar çok kitabın var” dediler. “Ve ne kadar az vaktim!” dedi beyaz saçlı adam.



Biz birçok şeye yoruyoruz yaptığını ama gelip geçen gemilere muzipçe göz kırpıyor aslında şu beyaz deniz feneri!



Ortaya küçük boş bir konserve kutusu koyup bütün yağmurun içinde toplanmasını bekliyoruz.



Sen önce ağzına kadar dol, sonra taşmayı bekle!



“Girdâb-ı şu'ur içre ser-geştedür 'âkiller'/ Âzâdeliğin zevki divânede kalmışdur” diyor merhum Esrar Dede erbabınca meşhur güzel gazelinde. Benim gibi bir okuyuşta anlamayanlar için bugünkü dile aktarılmış hali şu: “Bilinçten başka bir şey tanımaz 'akıllılar'/ Başıboşluğun keyfi divanede kalmıştır”



Hakikat çeşmesinden sıçrayan bir damla suda ömrünün kirini ağartan insanlar da var.



“Bir şu ucu bucağı olmayan deryaya bak, bir de iki avucuna” dedi meczup, “sözünün ayarını buna göre yap!”


#Bahar
#Gökkuşağı
#Esrar Dede
8 yıl önce
Gökkuşağının nesi var?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak