|
Günleri bölen virgül

Günlerdir bir virgüle takılıp kalıyorum. Ne öncesinde kalabiliyorum, ne de ötesine geçebiliyorum o virgülün.

O virgül, bir devam etme zorunluluğu ile bir devam edememe güçlüğünü aynı anda hissettiriyor bana.

Böyle bir ikilemin tam ortasında zorunlu ikamet ediyorum.

Devam etmeyi başarabilsem, büyük ihtimal, güneşli havalar iklimine gireceğim cümlenin sonunda.

Ama bunun için virgülün öncesini tümüyle unutmam gerekiyor.

Sanki cümle öncesiz bir cümleymiş gibi, bir gün aniden tam ortasından başlayıvermiş gibi davranmam gerekiyor.

Bunu yapabilir miyim?

Kuşkusuz yapamam!

Yapamam; çünkü virgüller, cümlelerin açık unutulmuş pencereleri gibidir, önceden sonraya cereyan yaparlar.

Oldukça ziyankar bir cereyandır bu; kelimelerin anlamı tutulur onun yüzünden, düşüncelerin derinliği sızlar.

Burnunuzun direğinin sızlaması gibi sızlar durur içinizde yaşamış olduklarınız, kulağınızın çınlaması gibi çınlar durur hafızanızda geçmiş hayatınız.

Kimileri bizim cümlelerimizin sadece virgülü olduğunu söylerler; onlar için nokta bir hayal kahramanıdır.

Sanırım takılıp kaldığım bu virgülde, benim de onlara hak vermekten başka yapabileceğim bir şey kalmıyor.

İnanmak zor değil; "Bütün cümleler birbirinin türevidir" diyorlar ve ekliyorlar: "Hepsi bir nehrin sonsuz akışı gibi hiçbir yere dolmadan akar dururlar".

Düşünün onlara hak vereceksiniz!

Yakından bakın bütün cümlelerinizin yarım kaldığını göreceksiniz.

Günü dolduğunda, vakti geldiğinde bir münasebetsiz virgülün, dönülemez bir kavşak gibi hayatınızın orta yerine gelip yerleşiverdiğini ve geriye dönmenize de, ileriye gitmenize de imkan vermediğini anlayacaksınız.

Bu kaçınılmaz; bir gün virgüller hayatlarımıza musallat olacaklar ve aslında o virgüller daha çok noktaya benzeyecekler.

Her şeyi sona erdirmekle birlikte, hiçbir şeyi sona erdirememe duygusunu da içimize gömecekler.

Günleri tam ortalarından ikiye bölecekler ve geçmişle gelecek arasında uzanan ıssız bir bozkır tutuşturacaklar ellerimize.

Kalan zamanımızı, geçmişin ve geleceğin sadece uzaktan göründüğü ve hiçbir şeyin değişmediği, değişmeyeceği o ıssızlıkta geçireceğiz.

Sanki coşkulu bir şenliğin ortasında dansedip eğlenirken, birden herkesin ortadan kayboluvermesi gibi bir şey yaşayacağız.

Ya da bir uzun yol treninin bütün yolcularının herhangi bir durakta aniden inmeleri ve sizi trenle başbaşa bırakıvermeleri gibi...

Bir yandan trenin nereye gittiğini bilmemenin derin endişesi, öte yanda neden bütün yolcuların aynı durakta treni terkettiğini anlayamamanın sancılı merakı ile savruladurarak...

Herşeyin tam ortasında; ne öncesinde, ne sonrasında...

İşte görüyorsunuz; boşuna mı takılıyorum ben bu virgüle!

Öyle büyük, öyle aşılmaz bir virgül ki bu, cümlemi ortadan bölmekle kalmıyor, hayatımı da ikiye bölüyor varlığıyla.

Ve ben o sanki orada değilmiş gibi davranamıyorum.

Biliyorum ki o orada; güneşli havalar ikliminin önünde aşılmaz bir duvar gibi duruyor.

Bir virgül gibi, aslında sadece bir virgül gibi öylece duruyor.

25 yıl önce
Günleri bölen virgül
Güzelliğin güneşi asla batmaz
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim