|
Güvercin üçlemesi

Önceki sabaha güvercin sesleriyle uyandım. Kalktım baktım iki güvercin tedirgin vaziyette balkonda geziniyor, başlarını iki yana çevirerek etrafı kolaçan ediyorlardı. Balkonun kapısında beni görünce kaçıp gittiler. Dün sabah yine güvercin sesleriyle uyandım. Yine kalkıp balkon kapısından baktım, topladıkları çalı çırpıyla balkonun kuytu köşesine derme çatma bir yuva yapmışlardı.



Beni görünce bir kaç saniye öylece beklediler ama sonra yerimden hiç kıpırdamadığım halde korkularına yenik düşerek yine kaçtılar. Yuvada yumurta yoktu. Akşam işten döndüğümde şiddetli bir rüzgar binalar arasında uğulduyor, önüne kattığı şeyleri oradan oraya uçuruyordu. Güvercinler geldi aklıma; eve girdim, hemen balkona yöneldim. Güvercinler orada değildi, rüzgar derme çatma yuvalarını dağıtmış, zaten pek bir ağırlığı olmayan çalı çırpıdan geriye pek bir şey bırakmamıştı. Bu sabah yine güvercin sesiyle uyandım. Bu defa tek bir güvercin vardı, beni görünce yine kaçtı. Diğer güvercin bir yerlerde çalı çırpı topluyor herhalde diye düşündüm. Yuva yapmayı bir daha deneyecekler belli ki. Benim gözümden balkonumdaki iki güvercinin hikayesi şimdilik bu kadar... Bunu söylüyorum ama onların aklından ne geçiyor, bunu da merak ediyorum. Bu yazıyı ben değil de, o iki güvercinden biri yazıyor olsaydı, ne yazardı acaba? Muhtemelen şöyle bir şey: Geçen sabah eşimle birlikte yeni yuvamızı yapmak üzere bir keşif gezisine çıktık. Sessiz sakin, yuva yapmaya gayet uygun bir balkon bulduk. Tam yuvayı yapacağımız yeri tespit ederken balkonda bir adam belirdi, ters ters bize baktı. Bakışlarından ürkerek kaçtık. Ama yuvamızı onun balkonuna yapma fikrinden vazgeçmedik. Bir üzere uzaktan gözledik, perdeler uzun süre kapalı kalınca adamın gittiğine hükmederek topladığımız çalı çırpıyı balkona taşımaya başladık. Bu iş bütün gün sürdü ama akşam saatlerine kadar yuvayı yapıp bitirdik. Geceyi orada geçirdik. Sabah tatlı bir uyku mahmurluğu içinde doğan güne merhaba derken, huysuz adam yine balkon kapısında kendini gösterdi. Yuvamızı terkedip gitmek istemedik tabii ama adam çok ters bakıyordu. Mecburen kaçtık yine... Zaten gün boyu yapılacak işlerimiz vardı. Akşama doğru hava bozdu, eşime dönüp “İnsanın (kuşun olacak) evi gibisi var mı, hadi yuvamıza gidelim” dedim. Balkonun kıyısına konduğumuzda ne görelim; yuvamız hunharca bir saldırıya uğramış, tarumar edilmişti. O anda ikimizin de aklına balkon kapısındaki o adamın tehditkar bakışları geldi. “İnsanlık nereye gidiyor böyle!” diye mırıldandım gayrı ihtiyari. Eşim bir şey demedi, sadece onaylarcasına başını salladı.

Tabii bir de rüzgarın hikayesi var, o da muhtemelen şöyle bir şey olmalı: “Şehirler eskisi gibi değil, şehrin bir ucundan girip diğer ucuna doğru esip gitmenin imkanı kalmadı. Her ne kadar rüzgarlığın tabiatına aykırı da olsa şiddetimiz ne olursa olsun hepimiz binalar arasında adeta slalom yapmak zorunda kalıyoruz. Bazen binalara çarpıp kontrolümüzü kaybediyoruz. Dün akşam da öyle oldu, iki bina arasında virajı alamayıp binalardan birine bodoslama daldım. Binanın üst katlarından birinde meğer bir güvercin yuvası varmış, ben büyük bir uğultuyla binaya çarpınca yuva darmadağın oldu tabii, çalı çırpı uçuştu gitti. Üzüldüm tabii... Çalı çırpıyı küçük esintilerle toplayıp yuvayı bir araya getirmeye çalıştım ama nafile... Yuva yapmak rüzgarlara göre bir iş değil... Ama güvercinlerin de biraz daha korunaklı yerler bulmaları lazım yuva yapmak için... Ben böyle düşünürken balkonda bir boy gösterdi. Önce dağılan yuvanın kalıntılarına baktı, sonra da endişeyle etrafa... Kendimi suçlu hissettim o an, ellerimi iki yana açıp “Üzgünüm!” diyebildim. Ama mâlûm rüzgarlar uğultuyla konuşur, adam yazık ki söylediğimi anlamadı, anlayamadı.

#Güvercin
#Yuva
il y a 5 ans
Güvercin üçlemesi
İslâm’ın içini boşaltmak üzere bir hâşiye
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?