|
İncecik bir ipin üstünde

Dünyada sadece tek bir hikaye olsun ve hepimiz hiç itiraz etmeden o hikayeyi yaşayalım istiyorlar. Böylece kurdukları hayat endüstrisinin kâr risklerini en aza indireceklerini hesap ediyorlar. Kalbinin sözünü dinlemeye inatla devam edenlerden daha tehlikeli kimse yok onlar için... Duygularımıza karşı değiller ama onları kendileri kesip biçmek istiyorlar. İsyanlarımızı bile, patenti kendilerinde olan kalıplara dökmemizi bekliyorlar. Kendimizle, birbirimizle, tabiatla ilişkimizin ayarlarını mümkünse tek merkezden yönetmeyi amaçlıyorlar. Bize yüksek sesle ya da fısıltıyla sürekli ayağımızı nereye basacağımızı, gözümüzü nereye çevireceğimizi, neyi nasıl anlayacağımızı söylüyorlar. Mutluluğu, ancak onların koydukları standartlara uyduğumuz ölçüde yakalayabileceğimize inandırmaya çalışıyorlar bizi. Zevklerimizi, beğenilerimizi ve ilgilerimizi yönetmek, her birinin ayrı ayrı piyasasını kurmak için uğraşıyorlar. Hayallerimizi bile bizim yerimize kurmak istiyorlar. Epeyce yol aldılar, epeyce öğüttüler kirli değirmenlerinde insanlığımızı. Başedemedikleri tek şey, biz pek kulak vermiyor olsak da, içimizin bizimle konuşmaktan hiç vazgeçmeyen sesi...



Hiçbirimiz biyolojik çeşitliliğe katkı sağlamak için dünyada bulunuyor değiliz. Hiçbirimiz çeşit olsun diye yaratılmadık. Her birimizin sadece bize özgü bir anlamı var ve o anlam, hayatı bir yerinden tamamlıyor. Bunun idrakinde olmak ve o anlamı belki de ömür boyu aramak mecburiyetindeyiz. Bu, kaybolmuş bir kelimenin, bastırılamaz bir merakla içinde geçtiği cümleyi, paragrafı, yazıyı, kitabı araması gibi bir şey...



“Her kalp, kendi içindeki çiçeğin kokusunu verir” buyuruyor Abdulkadir Geylanî hazretleri.



Dünya, önümüze konmuş bir form gibi adeta: 'Kimliği' ibaresinin yanındaki boş kısmı yaşayarak dolduracaksın!



Ölmekten en çok korkanlar, ne kadar şaşırtıcı ki, hayatının değerini en az bilenler aynı zamanda.



“Böyle derin derin ne düşünüyorsun?” diye sordular. “Düşünecek ne kaldığını!” diye cevapladı.



Sanki incecik bir ip üstünde yürüyor gibi dikkatliydi, bir başkasının içini adımlarken.



“Beni affedebilecek misin?” dedi biri. “Ya sen, sen affedebilecek misin seni?” dedi gözlerinin içine bakarak diğeri.



Başkalarının hayatlarında yara açmamak için tırnaklarını sürekli kendine batıran insanlar da var.



“Bütün iyi kitapların sonunda/ Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda/ Meltemi senden esen/ Soluğu sende olan/ Yeni bir başlangıç vardır” diyor Edip Cansever, 'Umuş'ta.



İnsan olacaksan, hiç ağlayıp sızlamadan dünyayı sırtında taşıyacaksın, hayat böyle!



Sor bakalım yüzünü okşayan o tatlı esintiye, her yanı yakıp yıkan o deli fırtına nesi olur?



“Hasretin ne kadar büyükse” dedi meczup, “gönlün o kadar büyük!”


#Meczup
#Edip Cansever
8 yıl önce
İncecik bir ipin üstünde
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi