|
Irmağı düğümlemek

Cehaletin en koyu hallerinden birini ‘bildiğini zannetme’ yanılgısı doğuruyor. Zihnî derinliği ve ilmî kapasitesi ne olursa olsun herkes, bütün bir ömür daima bilgiye talip bir halde kapı eşiğinde beklemesi lazım... Bilme zannına kapılmak, ‘bilgi’nin her an yeni baştan varedilen bir alemde zorunlu olarak değişip dönüşen haline, hareketine kendini açık tutması imkansızlaşır. Dolayısıyla bu zihinsel donukluk, bilgiye karşı körleşmenin sebebi olarak cehaleti kalıcı hale getirir.


“Bu konuda ne biliyoruz?” diye sordu odadakilerden biri. “ Sonbaharda dalından düşen kuru bir yapraktan fazlasını değil” dedi beyaz saçlı adam.

Bilgi dediğimiz ve aslına bütünüyle vakıf olma imkanına tabiatımız gereği sahip olmadığımız ‘şey’, aslında gür bir ırmak gibi mütemadiyen önümüzden akar durur. Ancak ayırdına varabildiğimiz kadarına şahit oluruz. Bu sonsuz çokluğun küçük bir numunesinden daha fazla bir şey değildir. Bu küçücük parçadan kibir çıkarmak ve bildiğini düşünmek, insanın en acınası zayıflıklarından biri olsa gerektir.

“Bilgi hissedilir şeylerle başlamalıdır. İnsan aklının hissedilir, elle tutulur gözle görülür, kısacası ‘somut şeyler’den öteye geçmesini mümkün kılan, zihnin hissedilir şeyi yakalayıp zaptetmesi ve onun üzerindeki kudretidir” diye yazmış üstad Muhammed İkbal merhum, ‘İslamda Dinî Düşüncenin Yeniden Doğuşu’nda.

“Kalbim” dedi kendi kendine mırıldanarak insanlardan biri, “kulağıma hiç bilmediğim şeyler söylüyor”

‘Birşey’ nasıl ‘herşey’ yerine geçsin? Kum tanesi çölü, yağmur damlası rahmeti nasıl tastamam idrak etsin? Hâllerden bir hâl, ahvale nasıl tercüman olsun? Tek bir tecrübe, sayısız hadiseyi nasıl izah etsin? Sınırlı bir matematikle, sonsuzun hesabı nasıl tutulsun?

Aldığın her nefes fanî... Geçmiş bir önceki nefesindi, geçti. Varsa dünyada eğer gelecekten bir nasibin, o da bir sonraki nefesin!

İnsan kelimelerin ne ifade ettiğini anlamak için sözlüğe bakarken, sözlük de insana bakıyordu.

İnsan söz üstüne söz koyarak meramını anlatırken, meramı da bir uçtan bir uca insanı anlatıyordu.

İnsan yanık yanık türküsünü söylerken, türkü de inceden inceye insanı söylüyordu.

“Mecnun olduk bir Leyla’nın özüne/ Sitemkârdır gelmez derman esirger/ Derim lütfet içem aşkın zehrini/ Süründürür katle ferman esirger” diyor Aşık Erkinisli Azmî, rahmet olsun.

“Hayırlı uykular” demiş bir sokak lambası diğerine, güneşin doğmasından sadece birkaç dakika sonra.

Bir de şunu düşünün; sittin sene ayırdına varılmamış bir mecaz ne hisseder?

“Çok parlak bir fikir buldum” dedi ayaktaki. “Belki de o seni buldu!” dedi oturan.

Yağmur yağdığında güneşi, güneş açtığında yağmuru hatırından çıkarmayan insanlar da var.

“Bil ki, bilemezsin” dedi meczup, “gör ki, göremezsin!"

#Aşık Erkinisli Azmî
#Leyla
#Mecnun
7 yıl önce
Irmağı düğümlemek
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’