|
İstim arkadan gelir mi?

Mânâyı yanına almadan yola çıkan mesafe alamaz. Mânânın yola feda edilmesi yolculuğun tabiatına aykırıdır. Çünkü içinde mânâ olmayan yolculuk beyhudedir.



“Zaman zor zaman, biz fazla oyalanmadan bir şeyler yapalım, istim arkadan gelsin” benzeri izahlarla yol almaya çalışmanın temelinde dramatik bir mantık hatası var. Yol almak uğruna istim hazırlama meşguliyetinden vazgeçenler hiçbir zaman hazırda istim olmayacağı için iki adım sonra durakalır, yol alamazlar. Çünkü istim arkadan gelmez, kendi kendine ortaya çıkan bir şey değildir, çalışmak gerektirir, gayret gerektirir, emek gerektirir, idrak gerektirir. Bir şeyi neden yapmamız gerektiğini yeterince idrak edememişsek, kendimize doğru bir istikamet çizmekten aciz kalırız. Varılacak her menzili, evet, birtakım kelimeler ifade eder. Ancak o kelimeleri biliyor olmak, o menzillere ulaşmak için kâfi değildir. O menzillerin ifade ettiği mânâya vukufiyetimiz yoksa, zaten bir ‘varma’ ihtimalinden dahi söz edemeyiz. Menzillerine ulaşmak isteyenler mutlaka o kelimelerin taşıdığı anlama, muhtevaya da hakim olmak, böyle bir idrakle kendilerine yol haritaları çizmek durumundadır. Aksi, avara kasnak gibi yok yere dönüp durmaktan öte bir netice ortaya çıkarmaz. Böyle olduğu ve nihayet böyle olacağı geçmişte yaşanan ve bugün yaşanmakta olan nice acıklı örnekle sabittir.

“Bakın ben bütün anlamları biliyorum ama bu yetmiyor. Çünkü mesele anlamları bilmek değil!” dedi Büyük Sözlük, “Mesele o anlamların bir ‘mânâ’ya gelip bize dokunması!”

Sanki niyetlerimizde, içinde mânâ olan fikirler ortaya çıkarmaya, büyük eserler üretmeye, hayatı mamur hale getirecek yapılar inşa etmeye yetecek derinlik ve azim yok. Hayatı değiştirecek, insana aradığı gönül serinliğini getirecek adımlar atmaya gözümüz kesmiyor. Ne yapıyoruz? Kolay yollara sapıyoruz. Ya yarım idrak, noksan gayretle yapabildiğimiz yeterlikten uzak, harcıalem işleri kendi aramızda dolandırıp, “Körler sağırlar birbirini ağırlar” sözü mucibince orantısız yüceltiyoruz. Ya da ‘mânâ’ya ilişkin çabaları değersizleştirip, küçültüyor, dar vakitleri bahane ederek “vakit yok, gidiyoruz!” aceleciliğiyle zihin boşluklarımızın üstünü örtüyoruz.

Yola herkesten önce ama azıksız çıkan adamı bilir misin, o herkesten önce acıkır ve bitap düşer.

Bu zamanın insanı elindeki mezurayla kendi boyunu ölçmeye çalışan biri gibi alemi kendine güldürüyor.

“Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini. Dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden. Bul onu. Bul kendini. Bul ruhunu. Bul, sev, bil, an, gör. Kendi içinde gör Allah’ını. Aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. İnan manevilere ve mukaddeslere inan. Onlar hakkında bu kadar küçük düşünmekten utan!” diyor merhum Peyami Safa, önemli eseri ‘Yalnızız’da.

Bil ki varacağı yeri hakkıyla bilen kişi, hiç yerinden kıpırdamasa da zaten varacağı yere varan kişidir.

Kelimeler antep fıstığı gibidir, kabuklarını gevelemeyi bırakıp içine ereceksin! Yoksa dişlerin kırılır, işlerin şaşar!

“Hikmet öyle bir şey ki, kimine koşarak gelir” dedi meczup, “kiminden koşarak kaçar!”

#Mana
#Anlam
#İstim
#Yol
5 yıl önce
İstim arkadan gelir mi?
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?