|
Kaygan zeminde kaygısız hareketler
Karşıtlıklar üzerinden geliştirilen afaki salvolara fikir muamelesi yapılan günlerdeyiz. Fikir dediğimiz şey en yalın haliyle bile bunların üstünde ve bunları da gideren bir şey olmalı.

Bugün neredeyse ölümüne savunduğumuz şeyler, daha dün hayatımızda neredeyse hiç olmayan şeylerdi.

Birçoğumuz geçmişteki haliyle yolda karşılaşsa muhtemelen hiç tanımadan yanından gelir geçer.

Mutlak değişim kadim bir hakikatle bağlantı kuramamışlar için gereklidir; o bağı kurabilenler zamanın başlarına açabileceği yeni belalara karşı temkini elden bırakmazlar.

Bizi içimizden inşa eden fikir değişmez; o fikir, zamanın başladığı günden beri hep aynı şeydir ve biz buna kalben inanırız. Dışımızdaki değişim dalgalarının içimize sızmasına karşı o öz fikri daimî bir uyanıklıkla savunmalı, ayakta tutmalıyız.

Gelip geçen her yeni kuşağın kimlik olarak bir öncekinden bu kadar uzağa düşmesi normal değil; birkaç kuşak sonra gelecek olanların birkaç kuşak öncekilerle arasında belki de hiç bir benzerlik bulamayacağız. Bu bağsızlığın, kimin daha iyi, kimin daha kötü olduğu tartışmasından çok daha önemli bir mesele olduğunu mutlaka görmeliyiz.

“Dünya büyük bir hızla değişirken biz nasıl aynı kalacağız?” diye her dile yerleşen sinsi bir soru var. Bu aslında kıyametin cevabı olan çok temel ve çok ürkütücü bir sorudur.

Yaşadığımız şehirlerin, çalıştığımız işlerin, oturduğumuz evlerin, kullandığımız araç gereçlerin kaçınamadığımız biçimde değişmesi elbette bizi etkiliyor. Ama bize bizi asıl kaybettiren, adını koymaktan kaçıyor olsak da, bunun dışında bir 'gerçek'in olduğuna olan inancımızı günbegün yitiriyor olmamızdır.

Bakarsak göreceğiz; her geçen gün dağlardan, ırmaklardan, yaylalardan, ağaçlardan, kuşlardan vazgeçiyor değiliz sadece, aynı dirençsizlikle bizi özümüzle bağlantılı kılan anlamlardan da vazgeçiyoruz.

Her gün elimize alıp oynadığımız, sakız gibi çiğnediğimiz, hayata aksesuar kıldığımız çok gösterişli, çok havalı ama çok da kuru kelimelerimiz var. Gerektiğinde duyguları güya onlarla ikame ediyoruz.

Herkes yeterince anlaşılmamaktan, sevilmemekten, bilinmemekten şikayetçi.... Ama hiç kimsenin anlamak, sevmek, bilmek için fazladan en ufak bir gayreti yok.

Kendimizi nasıl tarif ettiğimize bir bakalım; uzun zamandır kendimizi kim ya da ne olmadığımızla tanıyıp biliyoruz. Tamam, adresi bu şekilde buluyoruz diyelim; peki içeriye nasıl gireceğiz? Aslında kim olduğumuzu nasıl ve nereden bileceğiz?

Savruluyoruz çünkü etrafımızda bizi sabit tutacak bir şey bulamıyoruz. Sadece elimiz tutamağımızdan kurtulmakla kalmadı; biz galiba neye tutunuyor olduğumuzu da unuttuk!

Mesele hata etmek değil, hataya mağlup olmak, hataya teslim olmak ve nihayet hataya gönüllü olmak!

Her şey akarken durmayı, her şey dururken akmayı bilmek... İnsan her daim ancak böyle bir kabiliyetle kendinde kalabilir.

“Değişen bir şey yok” dedi meczup, “iki melek yine iki omzunda!”
#meczup
#Kaygan zeminde kaygısız hareketler
#dünya
9 yıl önce
Kaygan zeminde kaygısız hareketler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…