|
"Kırıkkanat"la uçmak

Radikal gazetesinde Mine G. Kırıkkanat isimli (Uzun bir ismi olduğu için kendisinden kısaca "M.G.K." diye sözedeceğim) bir yazar var.

Tuhaf şeylere inanıyor.

Örneğin: "Çiçeği burnunda askeri mühendis olarak ayağındaki Paris tozuyla kendisini sondan bir önceki Kürt isyanının ortasında bulan babam, isyana ilişkin ağlayarak anlattığı manzaraların yanısıra, ilk kez ayak bastığı Güneydoğu Anadolu topraklarından garip ve gülünç görenekler de aktarırdı. Bunlardan biri, kadınların hicap duygusuyla ilgiliydi. Canım babacığım, ''Erkek görünce eteklerini kaldırıp başlarına geçirirler, kıçlarını açıkta bırakıp kafalarını örterler," derdi ve ben katıla katıla gülerdim. Çünkü babamın anlattığı imge, yeni oluşan belleğimde devekuşlarına değin öğrendiklerimle çakışıyor ve eteğini kaldırıp kafasını örten kadınları, başını kuma sokup tüm gövdesini saklandı sanan devekuşlarına benzetiyordum."

M.G.K.''nın bu satırları büyük bir ciddiyet içinde yazdığı kesin, espri filan yapmıyor. Ama ben görmüş geçirmiş babasının bütün bunları espri olsun diye söylediğine eminim.

Herhalde kızının böyle garip ve absürd bir manzaraya inanacağını, daha enteresanı, kocaman bir kız olduktan sonra da inanmaya devam edeceğini hiç beklemez; bu masum ''işletilme'' durumunu uzatarak, basit bir espriyi memleketi hakkındaki düşüncelerine dayanak yapabileceğini hiç ummazdı.

Babası adına üzgünüm; yaptığı küçük bir şaka, kızını, sadece benim gözümde değil, daha benim gibi birçoklarının, hatta aynı gazetede yazarlık yapmakta olan ve ''sosyolojik gerçek'' ile ''herze'' arasındaki farkı gayet iyi bilen başka yazarların gözünde de komik duruma düşürdü.

Öte yandan ben, M.G.K.''ın, bir ''sosyolojik gerçek'' olmadığı kanaatini taşımıyorum. Kuşkusuz M.G.K. meselelere ''kafasındaki Fransız tozuyla'' bakmak zorunda kalmayı alışkanlık haline getirecek kadar ''dışarıda'' kaldığı için, memleketinin insanlarına böylesine ''fransız'' bakabilmektedir. Bu durum esasen; devekuşları gibi kafasını kuma gömmekle değil, burnunu bilmediği işlere sokmakla izah edilebilir tarafımdan.

Konuyu biraz daha açmak gerekiyorsa, bir alıntı daha yapalım:

"Ben biraz araştırdım ve bir de ne göreyim, kadın başının örtülmesi aslında gavur adetinin dik alası! Henüz tek tanrılı üç din ortada yokken varmış, Hz. Muhammed''in doğumundan 1700 yıl önce, Asur kralı 1. Teglat Falazar yasalarında yer almış ve: "Evli kadınlar başlarını, özgür adamların kızları yüzlerini örtecekler. Esirler ve fahişeler açık başla dolaşacaklar," buyrulmuş. Yasaya uymayanlara şiddetli cezalar öngörülmüş. Saçın günahı, dinle ilgili değil. Çünkü çoktanrılı Asur''da olduğu gibi, tektanrılı Yahudilik''te de geçerliymiş. Ortadoğu kadınına yönelik yaklaşımı olduğu gibi benimseyen Hristiyan dininde kadının baş örtme zorunluluğu, tarihte ilk kez Aziz Paul tarafından ''cinsel yasak'' ve kadının ''ikinci sınıf''lığına yamanmış. Ve Aziz Paul, İncil''in bir suresine başı açık dua eden kadının ''önder''ine karşı geleceğini, başı açık gezmek isterse saçlarını kazıtması gerektiğini ve saçlarını kazıtmak istemeyen kadının saçını gizlemek zorunda olduğunu yazmış. Gördüğünüz gibi başörtüsü, aslında üç bin yıllık bir ''gavur'' ve ''kafir'' icadı. Şimdi saçını namus sanan kadınlar, eğer biraz kafaları kaldıysa oturup, başlarını örtmekle kimin emrine uyduklarına ve hangi amaca hizmet ettiklerine karar versinler."

Bu köşenin dikkatli okurları, bu alıntıları M.G.K. isimli kişiyi ciddiye aldığım için yapmadığımı rahatlıkla tahmin edebileceklerdir; benim bütün gayretim, ıskalanacak böyle bir mizah şaheserine ve düşünme işinin nasıl becerilemeyeceğine dair bu eşsiz performansa dikkat çekmek içindir. Yoksa vakıaya, yazarın zihnindeki dayanılmaz bir arzunun; yani ''bu ülkenin insan çoğunluğunun ''hal ve haraketleri''ne, ''evinin salonuna çamurlu ayaklarıyla girmeye kalkışan yanaşma bebesi'' muamelesi çekmek isteğinin önemsiz bir dışavurumu olarak bakılabilir özetle.

Bu yeni bir durum ve yeni bir zihinsel efelenme türü değildir üstelik; ''köşe yazarı'' türünden örneklerine sıkça rastlanabilir. Ancak M.G.K., hakkını vermek lazım ki, türünün ''Kırıkkanat''la uçabilen ilk örneğidir.

Yeni bir alıntıyla bu eğlenceli yazıyı sonlandıralım: "Zekanın karşıtı çoğu kez sandığımız gibi aptallık değil, koşullanmışlıktır" diyor M.G.K. yazısında.

Buna eyvallah!.. Ama şunu da unutmayalım: Aptallık da başlı başına bir vakıadır!

25 yıl önce
"Kırıkkanat"la uçmak
TRT Türk ve Türkiye"nin küresel vizyonu
Yaş çay fiyatı neyi ifade ediyor?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar