|
Kırk yılda bir

Dün uzun zamandan sonra ilk kez televizyonum haber kanallarına kilitli kaldı. Neden? Çünkü dün bu ülkede yaşayan insanlar için özel bir gündü. Hiç yaşamadıkları bir duyguyu tattıkları bir gündü. O duyguyu bir kelimeye sığdırmaya çalışarak azaltmak istemiyorum. O yüzden adını koymayacağım. Ama güzeldi. Çok güzeldi. Televizyon ekranlarında ardı ardına boy gösteren, ağzı köpürerek nefret kusan, kılıç çeken, tırnak bileyen birtakım kurgusal sürüngenlere bile kızamadım. Yüzümdeki tatlı tebessüm, içimi saran tarifsiz huzur beni bırakıp gitmedi çünkü. Uzun uzun çay içtim. Aşağıya inip sıcaktan kavrulan her bitkiyi, evet ayrık otlarını da, dikenli çalıları da tek tek suladım. Bu toprakta büyüsünler istedim. Hayat sahibi olan her şey alabildiğine özgürce büyüsün istedim. Hepsinde başka bir güzellik gördüm, fark ettim. Sonra yeniden televizyonun başına döndüm. Konuşulanları aynı sükûnetle dinlemeye devam ettim. Bir yerden sonra bütün kelimelerin belirsizleştiğini, bana sadece duymak istediklerimi söylemeye başladığını hissettim. Tam kırk yılı aşkın zamandır duymak istediklerimi... Bu müstesna günü benliğimin derinliklerine çektim, doyasıya büyüttüm içimde. Çünkü her gün gibi sayılı saatleri dakikaları olduğu halde, kırk yılı birkaç yıl aşan ömrümün kendimi gerçekten özgür hissettiğim ilk günüydü o. Tek bir anını bile kaçırmak istemedim.

Ne olacak diye düşünmedim. O tek gün çoğalacak, aydınlığını birçok başka güne bağlayacak mı, sorusunu sormadım. Bu harikulade istisna, başka istisnalarla buluşup ülkemin bahtını karartan kahrolası kaideyi bozacak mı, bunu da merak etmedim. Bunları yapacak vaktim var dedim kendime, şimdi hiç yaşamadığım bu duygunun keyfini yaşamalıyım.

Biliyorum bu ülkenin geçmişten bugüne seyri içinde herkesten daha fazla haksızlığa uğrayan, zulüm gören, gün yüzü görmeden yaşayıp giden, yaşama hakkı haksızca elinden alınan, fikirleri yüzünden geleceği karartılan pek çok evladı var. Bir milletin onuru kırılarak karartılmış binlerce hayat... Onlar böyle bir günü hiç yaşamadılar, bu duyguyu hiç tatmadılar. Terazinin ikinci bir kefesi olduğunu hiç görmediler. Onların burukluğunu ruhumda, günahını vicdanımda taşıyarak bile olsa yaşamalıyım bu keyfi. Belki kendimden çok onlar için...

Doğrusu yarın ne olacağını hiç bilemedik, yine bilemiyoruz bu ülkede. Belki her şey tersine döner. Belki karanlık yeniden galebe çalar. Ama ben, ülkesi için kırk küsur yılın belki de her gününde kahırlanmış milyonlarca sessiz insandan biri olarak bu günü unutulmaz bir zafer madalyası olarak göğsüme takıyorum. Sanki irademize vurulan bütün prangalar darmadağın olmuş, bütün zincirler kırılmış, bütün zorbalıklar cezasını bulmuş, bütün faili meçhul kötülüklerin faili bulunmuş gibi... Kim karşı çıkabilir, kim itiraz edebilir bu duyguyu doyasıya yaşamama. Kırk küsur yıllık millet suskunluğunda milyonda bir de olsa bir sessiz isyan payım yok mu benim de?

Hey gidi hey, bunca yıl sararıp soluncaya kadar beklediğim o iyi haber işte geldi.

Bu günleri de gördüm.

Bu günleri de gördük.

Allah büyük!

16 yıl önce
Kırk yılda bir
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi