|
Maymuncuğun açmadığı kapılar

Sanıyoruz ki sahip olduğumuz bütün bu teknoloji, bütün bu imkanlar; insanı anlama ya da hayatın sırrını çözme gibi zor, derin ve esaslı meselelerimizde bize avantaj sağlıyor. Her şeyle ilgili her türlü bilgiye ulaşma imkanımız var artık, evet! Ama görünen o ki; bütün bu bilgi yığınıyla, bu devasa enformasyon ağıyla ne yapacağımıza, aramaya nereden başlayacağımıza dair pek bir fikrimiz yok. Başlangıçta sevinçle ve heyecanla sarıldığımız her imkan, başa çıkamadığımız bir ağırlık olarak üstümüze çöküyor, çaresizleştiriyor bizi. Bir yerden başlamamız, sabırla yol almamız gerekiyordu, her yerden başlamanın imkanlarıyla donatıldık. Şımartılmış heveslerimiz has meraklarımızın üstüne hoyratça basıp geçti.



Bir basit maymuncukla her sırlı kilidi açacağını zanneden şaşkın, bilmez ki kendisi nefsinin karanlık zindanında kırk kilitle kilitli kalmış!



“Ey sersem! Mahbûshânenin anahtarı elinde olduğu halde neden mahbûs duruyor, neden kederlere batıyorsun? Haydi, ey budala! Kendine zulmetme! Hapishânenin anahtarını Hak Teâlâ Hazretleri eline vermiştir. Kapıyı aç, kendini kurtararak mesrûr ol.” diye aşikâr bir sırrı hatırlatıyor bize Sultan Veled Hazretleri, İntihâname'sinde.



Nice hiç suali olmayan gafil, her gün akşama kadar koşturup duruyor bir cevap bulmanın peşinde!



“Sınav kağıtlarınızın üstünde on tane cevap var çocuklar; o cevaplara uygun doğru soruları bulmanızı istiyorum sizden” dedi gülümseyerek öğretmen... Afalladı bir anda, dört şık arasından doğrusuna tik atmaya hazır bekleyen bütün öğrenciler.



Çoğu zaman oltanın ucuna bir balık takılmaz ama diğer ucuna her zaman mutlaka bir insan takılmıştır.



“Sizinle daha önce karşılaşmış mıydık?” diye sordu biri. “Bu sorunuza bir sonraki karşılaşmamızda cevap verebilir miyim?” dedi diğeri.



Her sabah penceresini açtığında sanki bambaşka bir dünya ile karşılaşıyormuş gibi heyecanlanıyordu. Penceresi belki hep aynı manzaraya açılıyordu ama o her sabaha taptaze duygularla bambaşka bir insan olarak uyanıyordu.



Bir film bitince bir diğerine başlıyordu, hayat onun için bir reklam arasıydı!



Bir de şunu düşünün; gerçek zannederek çiçek resimleriyle kaplı bir bilboarda konan kelebek ne hisseder?



“Bin ah ettin bir can için/ Ne acayip halsin gönül/ Düşmüşsün gam deryasına/ Bir yelkensiz salsın gönül/ Gam tükenmez hicran bitmez/ Yar cefası serden gitmez/ Bir kuş konup sende ötmez/ Bir meyvesiz dalsın gönül” diyor Erkinisli Azmî, rahmet olsun.



“Bekliyorum” dedi beyaz saçlı adam. “Neyi bekliyorsun” diye sordular. “Şu kiraz ağacının gelmesini beklediği şeyi!” dedi bahçeyi göstererek.



Kırlara yayılan her esintiden kalp makamında şarkılar besteleyen nice insanlar da var.



“Söyle!” dedi meczup, “Şu iki gözün hakkını verecek ne gördün şu alemde?”




#İnsan
#Sınav
7 yıl önce
Maymuncuğun açmadığı kapılar
Kara dinlilerle milletin savaşı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…