|
Mutâd olduğu üzere Darwin!

Döne döne tartıştığımız, konuşmaktan bıkmadığımız usanmadığımız bazı konu başlıklarımız var. Siyasetin sıcak gündem maddelerinden sosyal çatışma noktalarına, din odaklı tartışmalardan kültürel gerilimlere kadar akla gelebilecek her konuda birkaç yalama olmuş meselemiz mutlaka bulunuyor. Biz bıkıp usansak medya geçip gitmemize izin vermiyor. Tam unutmaya başlamışken medya yeni hamlelerle soğutulmuş ateşleri harlatıyor, üzerinden atlayıp geçtiğimiz engelleri alıp yeniden yolumuzun üstüne koyuyor. Bir küçücük medya kıvılcımıyla aştığımız bütün o polemik başlıklarına, bütün sürtünme noktalarına anında geri dönüyor, atışmaya kaldığımız yerden yeniden başlayıveriyoruz.

Bakınız şu sıra yine Darwin tartışmaları raflardan indirildi. Körükler kuruldu, ateş canlandırıldı. Peki nereden icap etti bu? Böyle bir tartışmayı yeniden hatırlara getiren bir hadise mi yaşandı? Hayır, böyle bir şey olmadı. Sadece reyting derdine düşen medya mutfaklarından biri, konuya sıkışınca eski defterleri karıştırdı. Tutuşmaya müsait psikolojileri bir araya getirdi, ateş kendiliğinden yanıverdi.

Darwin teorisi bizim tartışmakla bir yere varamadığımız hadiselerden biri… İki taraf meydana geliyor, konu masaya yatırılıyor, taraflar yorgunluktan düşüp bayılıncaya kadar ihtirasla tartışılıyor, sonra fikrinde milim kıpırdama olmadan herkes yoluna gidiyor. Bu ülkede yaşayan insanların büyük kısmı insanları da, dünyayı da, hayatı da Allah''ın yarattığına inanıyor. Ben de onlardan biriyim. Sayıca daha az da olsa başka teorilere inananlar da var. Darwin teorisi, rastlantı teorisi, olasılık teorisi vs… Konu esasta elbette tartışılabilir bir konu… Ama bizim ülkemizde aslında bu konu asla adam gibi tartışılamıyor. Konu masanın üstüne konuluyor ve bu konu dışında ne varsa tartışılmaya başlanıyor. Bir tarafın diğerini ikna etme ihtimali yok aslında. Çünkü iki tarafı tartışmaya tutuşturan şey; insanın, dünyanın ve hayatın nasıl ortaya çıktığı merakı değil! Biz bu mesele üzerinden neredeyse bir asır önce yaşadığımız kültürel travmanın ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan kimlik kırılmasının hesabını görmeye çalışıyoruz karşılıklı olarak. Siz buna Doğu-Batı çatışması da diyebilirsiniz, geleneksel-modern itişmesi de diyebilirsiniz, başka bir sürü şey de diyebilirsiniz. Aslında kavga hep aynı kavga… Mesele aynı mesele…

Bu ülkede her tartışma başlığında neyi paylaşamıyorsak, bu meselede de onu paylaşamıyoruz. Bilimsel verilerle oluşturulmuş iki zıt veri dosyasıyla ne anlaşmak, ne uzlaşmak imkânı var. Çünkü konu bundan çok daha derin bir konu… Bilimin iki ayrı tezinin birbiriyle çatışması değil bu… İnançlarla bilimin çatışması da değil… Bu konu özünde iki ayrı inancın çatışmasıdır. İnançlı insanlar varlığı başı ve sonu olmayan sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının yarattığına iman etmişler, bunun her şeyi açıkladığına inanmışlardır. Diğer insanlar da bu açıklamayı ikna edici bulmamış, başka açıklamalara yönelmişlerdir. Dolayısıyla iki tarafın varlığa dair kavrayışları uzlaşmaz biçimde birbirinden farklıdır. Kim iki tarafın maddi bir zeminde uzlaşabileceğine inanıyorsa, çuvallamaya mahkûmdur.

Bence gelecek nesillerin bu konudaki kararında temel belirleyici de, yeryüzünde hangi tarafın duruşunun daha doğru göründüğüyle ilgilidir.

15 yıl önce
Mutâd olduğu üzere Darwin!
Yerel seçimlerde ekonominin etkisi
İparhan’ın öyküsü
Siz daha neyin kafasındasınız?
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek