|
Nisan ikiiiii!

Tam beş senedir, nisanın birinci gününün benim bu sayfadaki yazı günlerimden birine denk gelmesini bekliyorum.

Çünkü tam beş senedir, meşhur "nisan bir" geleneği ile ilgili bir yazı yazmak istiyorum.

Bunu, hem "nisan bir"in iyi kutlandığında gayet esprili ve faideli bir gelenek olduğunu düşündüğüm için, hem de üzerinde yazı yazmadığım başka hiçbir konu kalmadığı için yapmak istiyorum.

Ama beni bu işe motive eden bütün bu şartlar zihnimde oluştuğu halde, nisanın birinci günü bir türlü benim yazı günlerimden birine isabet etmiyor.

Bu sene de durum değişmeyince, oturup bir durum değerlendirmesi yapma ihtiyacı hissettim.

Bir yıl daha sabretmek istemediğime göre yapabileceğim iki şey vardı: Ya nisanın birinci günü yazı yazması gereken bir yazar arkadaşımdan rica edecek ve onun hakkını ben kullanacaktım, ya da nisanın birinci gününe en yakın yazı günümde bu işi halledecektim.

Benim tercihim ilk seçenekten yanaydı; ancak konuyu kendisine açtığım yazar arkadaşlarımdan hiçbiri teklifimi ciddiye almadı. Hatta içlerinden bazıları bunca birikmiş memleket meselesi varken böyle ciddiyetsiz işlerle uğraştığım için beni kınadı.

Memleket meselelerinin köşe yazıları yoluyla hallinden yeterince çekmiş bir memleketin köşe yazarı olduğumdan, beni kınayan bu kişilere anında iade-i kınama lafları sokuşturduğumdan hiç kuşkunuz olmasın!

Herneyse.. Neden nisanın ikisinde kalkıp "nisan bir" yazısı yazdığımı böylece açıklamış oldum sanırım.

İzninizle şimdi asıl mevzuya geçiyorum; her konuda olduğu gibi bu konuda da fazlasıyla şahsi ve fazlasıyla ciddiyetten uzak fikirlerim olduğunu bilesiniz.

Mesela ben "Basın Bayramı" adıyla kutlanan bayramın, her yılın nisan ayının ilk gününde kutlanmasının çok orijinal birşey olacağına inanıyorum.

Böylece bütün bir yıl "nisan bir" mantığıyla gazetecilik yapmaktan pek utanıp sıkılan kimi zevat, bir güncük bile olsa utanmadan saçmalama imkanına kavuşmuş olur.

Öyle manşetler okuyorum ki son yıllarda, nisanın birinci günü dışındaki bütün günler için biraz ''gerçeküstü'' kaçıyorlar.

Böylece; yalan dolanı, yalan dolanın asıl gününde yapmış olurlar da, vicdani risklere girmeleri gerekmez.

Tabii bütün bu vicdan laflarını, kafasının köşesinde yirmi yıl sonraya matuf kitap yazma planları taşıyanlar için ediyorum.

Kimlerden bahsettiğimi net olarak anlayabilmeniz için, maalesef yirmi yıl kadar beklemeniz ve "Kimse Alınıp Gücenmesin! Ben Yine Kendimi Yazdım!" isimli kitapları kimlerin yazdığına bakmanız gerekecek.

Çok açılmayıp yine asıl konuya dönelim; "nisan bir" geleneğine yukarıdakine benzer bir katkı daha yapmak isterim.

Bence nisanların birleri ile şubatların yirmisekizleri "kardeş gün" ilan edilmelidirler.

Temelinde ''absürdlük'' kriteri olan böyle enteresan iki tarihi birbirinden ayrı düşünmek, benim zihnimi fazlasıyla rahatsız ediyor.

Bu iki gün birbiriyle kardeş ilan edilir ve aralarındaki doğal absürdlük dayanışması güçlendirilirse, toplum olarak içimizin epeyce rahatlayacağını söyleyebilirim.

Düşünün; ikisinin üstünden de bir gün geçince geriye bir gerçeklikleri kalmayacak ve biz mantıklı davranmaya kaldığımız yerden devam edebileceğiz.

Ahali ne düşünür bilemem; ama benim bu gayet yerinde ve gayet pratik katkılarım gerçekleştirilirse; son zamanlarda süfli birtakım yalan ve dolanlarla tüketilen "nisan bir" 0günleri de yeniden toplum hayatına kazandırılabilir.

Önermesi benden!...

Beğenmeyenlere de hayırlı nisan birler!..


25 yıl önce
Nisan ikiiiii!
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?