|
Omzuma kim dokunuyor?
Öyle görünüyor ki; yüzüstü yere kapaklanıp yara bere almamak için, ayağımıza takılanlardan ziyade, zihnimize takılarak bizi düşürecek şeylere dikkat etmemiz gerekiyor bu devirde.

Fikirlerimiz karışık, duygularımız karışık, hayatlarımız karışık; saflık ve berraklık belli ki başka yerde!

Bin benzemezden bin başka şey devşirip ortalamasını alarak, bu kuralsız kimyadan kendimize bol renkli bir hayat karmaya çalışıyoruz. Bunun için olacak, her şeye birden benziyor, tam olarak hiçbir şeye benzemiyoruz!

Bir sene elma, bir sene kayısı, bir başka sene armut, bir sonrakinde erik veren bir meyve ağacı gördünüz mü? Bir ağaç neyse meyvesi de daima odur.

Yıllar yılı hiç yerinden kıpırdamadı. “Neden?” diye sordular, “Kapılıp giderim diye korktum!” dedi.

İnsan sırf kendiyle geçirecek hiç vakti kalmasın diye, kendini oyalayacak bir sürü eğlence buluyor.

Her gün anlamsızca önüne konan bulmacayı çözen insan, aslında bulmacanın ta kendisidir!

“Boş vakitlerinde ne yapıyorsun?” diye sordular, “Hepsini doldurmaya çalışıyorum!” diye cevap verdi.

İnsanlar yapıp ettiklerine vakit harcadıklarını sanıyor. Asıl vakittir oysa; çektiği bin bir türlü numarayla insanları bozuk para gibi harcayan.

“Ey hep bir kelime arayan kalbim/ Sonra arayan tekrar arayan kalbim” diyordu bir şiirinde rahmetli Erdem Bayazıt; böyle bir meşgale bir ömür yetmez miydi insan olana?

Ne arıyorduk ki biz, bulamadık!

Sönmüş yıldızlar gibi, bir zaman parlayıp sönen ve hafızamızdaki yerini karanlığa bırakan ne çok insan var!

Ara sıra bir kenara çekilip, “Sıramı savıp bu dünyadan gittiğimde, kalanlar beni neyle hatırlayacaklar?” diye düşünmeli insan. Kim bilir belki o zaman, içine düştüğü bu hikayesizlik kuyusundan çıkabilsin diye kendine bir ip uzatabilir!

“Biraz tutumlu ol” dedi dalıp gitmeden önce beyaz saçlı adam, “insanı biriktir içinde!”

TRT'de “Ömür Dediğin” diye bir program var ya hani, herkesin dilinde... Ne zaman, hangi ahval içinde seyredersek seyredelim hiç şaşmadan her bölümünde görüyoruz; hayat, milyonlarca görüntünün, bir o kadar sözün sıkı sıkıya ördüğü bir medya ormanının içinden sıyrılıyor, bir kır çiçeği gibi olanca sahiciliğiyle gelip dikkatimizin omzuna dokunuyor. Dönüp bakıyoruz: İnsan! Ve yaşanmış bütün o acılara, ödenmiş bütün o ağır bedellere rağmen, hâlâ orada ve bize taptaze gülümsüyor.

Bilmediğini gönlüne sor ey insan, onun her cevabı doğru!

“Ne feryat edersin divane bülbül/ Senin bu feryadın gülşene kalsın/ Bu dünyada eremezsen murada/ Huzur-i mahşere divana kalsın” diyor Erzurumlu Emrah, rahmet olsun.

“Gül solar” dedi meczup, “bülbül kanar!”
#meczup
#Erdem Bayazıt
#ömür dediğin
9 yıl önce
Omzuma kim dokunuyor?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset