|
Pişmiş aşta çiğ kalan

Kimin içinde ne taşıyacağına karar vermek kimin haddine, gönül ne zaman ferman dinlemiş ki, şimdi dinlesin!



“Tut atalar sözünü kalbi selim ol/ Gönülden gönüle yol var demişler/ Gider yavuzluğun tab'ı halim ol/ Sert sirke küpüne zarar demişler” diyor güzellikler nakkaşı Levnî, rahmet olsun.



Kuru akılla yola çıkanın, içi kurur gider, haberi olmaz.



Muhabbetin kıymetini bilmek için kafanın içinde bin bir türlü hesapla dolaşmaman gerek! Hesapla muhabbet aynı kabın içinde asla barınmaz, biri olursa diğeri olmaz. Hesap ederek yola çıkanın menzili hiçbir vakit muhabbet menziline varmaz. Hatta sırf muhabbet için yapsan dahi, yaptığın hesap tutmaz. İçini hesaptan boşaltmadıkça, muhabbet kuşları dalına konmaz.



“Keşke söylemeye değecek bir çift kelamım olsa” dedi beyaz saçlı adam, “her bahar dal olup, çiçeğe dursa!”



Dikkat edilmesi gerekene dikkatimizi hiç veremediğimizden, bir tane dikkate değer eser doğmuyor onca ıkınmadan.



Hayatımızın bir adımdan bile rahatlıkla görülebilen karanlıklarını saklayabilmek için, şehirlerimizi uzaydan bile görünecek kadar çok ışıklandırmak zorunda kalıyoruz.



Güzellik yarışmalarının icadı, insanların güzellikte yarışmayı bırakmalarından çok sonradır.



Dün, güzeller güzeli bir caminin orta yerine güzeller güzeli bir şadırvan yapmak neden icap etmişti? Bugün o güzeller güzeli şadırvanın ruha şifa sesine iki dakika kulak vermek neden icap etmiyor?



“Camlar uzaktan tuttukları defteri/ yok şikayetleri yalnızlıktan başka,/ evler, ellerinde gergefleri/ akşam oldu muydu başlarlar nakşa!” diye yazmış Sedat Umran, merhum.



Son zamanlarda içinden o kadar çok şey eksilmişti ki, adeta bir kuru kabuktan ibaret kalmış bedenini neyin ayakta tuttuğunu artık hiç bilemiyordu.



Bir zaman sonra hiçbirimiz hayat hikayelerimizi yazmaya imkan bulamayacağız; çünkü büyük ihtimalle dağarcığımızdaki kelimelerin yerini sayılar tamamen ele geçirmiş olacak.



“Dostum benim derdim ne biliyor musun?” diye sordu ihtiyar adam paçasına sürünen kediye. Kedi yüzüne baktı, bir şey demedi. Adam da bir şey demedi sonra. “Ben hep yutamayacağım lokmalara acıktım!” diye geçirdi içinden sadece.



Sadece yüzüne şefkatle dokunan hafif bir esintinin farkına varabilmek için bile azıcık durmalı, duraksayabilmeli insan!



Bir de şunu düşünün; yara almayı çoktan unutmuş bir insanlığa yara bandı satmaya çalışan bütün o üşümüş çocuklar ne hisseder?



“Seni ne zaman arayayım?” diye sordu biri. “Ben kendimi bulduğum zaman!” dedi diğeri.



“Herkes uyuyor diye, yıldızlar parlamayı bir an olsun kesiyor mu?” diye kulağıma fısıldayabilirdi belki de Küçük Prens, hazan mevsiminde bir gece, karşılaşsaydık dolaşırken bir yerde.



Her Allah'ın günü grup vaktinin kızıl sofrasına diz çöken, ekmeğini efkârına banıp yiyen insanlar da var.



“Öyle bir yan, öyle bir yan ki” dedi meczup, “tutuşsun nârından, uyumuş cümle çerağ”


#Meczup
#Pişmiş aş
#Muhabbet
#Dost
7 years ago
Pişmiş aşta çiğ kalan
Sezar salatası, Sumatra kahvesi, Kur’an İslam’ı…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?