|
Sıkıntılı bir maç yazısı

Mesele sadece futbol olsaydı, değerli vakitlerinizi bununla işgal etmeyi herhalde göze almazdım. Mesele futbol değil, daha fazlası... Bendeniz genel anlamda futbola çok ilgisiz biri değilim; iyi kötü anlarım bu işten.



Ancak futbolun kendi boyutlarının dışına taşıp hayati bir meseleye dönüştürülmesinden ve kabul edilemez sertlikte karşıtlıklar üretmesinden oldum olası hiç hazzetmedim. Bu yetmezmiş gibi, son çeyrek asırdır giderek artan bir hızla futbol akıl almaz biçimde ticarileşti ve dolayısıyla işin içine futbola ait olmayan birçok centilmenlik dışı hal ve hareket dahil oldu. Yani futbolun önemli ölçüde tadı kaçtı.

Futbolun tadının kaçtığını söyleyen ilk kişi olmadığımın farkındayım, başkaları da benzer itirazlarda bulunuyorlar gidişat noktasında. Ancak, bu tekinsiz gidişatın futbola olan ilgiyi azaltmadığı da bir gerçek... Hatta tam aksine, futbolun başına sarılan birtakım yanlışlar, kitlesellik vadeden her türlü arızalı meseleden haz alan ve sayıları da pek o kadar az olmayan grupları da futbolun içine çekiyor. Olması gereken kurallı rekabet ortamının yerini hızla kuralsız bir çatışma kültürüne bırakması biraz da bundan. Bugün dünyada sayıları milyarı aşan, kolay yönlendirilebilir, kışkırtılabilir futbol taraftarı var. Bunların azımsanamayacak bir kısmı da provoke edilmeye fazlasıyla açık... Bu kaygı verici potansiyel, bireylerin ölçüsüz ve irrasyonel duygularını cüretkarca dışa vurabildiği sosyal medya araçlarının yayılım gücüyle etki alanını futbolun dışına taşıyabiliyor.

Uzatmayayım; sözü biraz daha farklı bir yere çekip Milli Takım’ın İzlanda maçına getirmek istiyorum aslında. Son birkaç gündür, neredeyse 82 milyon insan bir olduk, Milli takım sporcularımızın havaalanında uzun uzun aranarak bekletilmesini ve Emre Belözoğlu’na uzatılan bulaşık fırçasını konuşuyor, İzlandalı yetkililerden UEFA’ya kadar her yere tepki gösteriyoruz. Konu, bekleneceği üzere kısa sürede çığırından çıkarak sosyal medyada varlığı tespit edilen her İzlandalıyı linç etmeye kadar vardı.

Bu arada maç oynandı ve kaybettik malumunuz. Şimdi bir çoğumuz İzlanda’nın bu yaptıklarının aslında taktik faul olduğunu itiraf ederek oyuna geldiğimizi itiraf ediyoruz. Bu tuzağı görmek için allame-i cihan olmaya gerek yoktu aslında. Son zamanlarda az rastlıyor olsak da, gerilimi yüksek uluslararası spor müsabakalarının öteden beri kullanılan taktiklerinden biri maç öncesi gerilimi arttırarak rakibin dikkatini dağıtmaktır. Biz de vaktiyle rakiplerin kaldıkları otelin önünde davul zurna çaldırarak huzurlarını kaçırmaz mıydık? Fırça meselesine gelince, Belçikalı ciddiyetsiz bir turistin tatsız bir şakasından, belki de 15 dakika şöhret olma hevesinden ibaret mesele... Aynı ciddiyetsizliği, milli forma giyip özür dilediği görüntülerde de rahatlıkla teşhis edebilirsiniz. Gülüp geçilecek bir hadiseyi sosyal medya kışkırtmalarıyla milli mesele haline getirmek de, kabul edelim ki hiç normal değil!

Bütün uluslararası ilişkilerde, sportif ilişkiler de buna dahil olmak üzere diplomatik davranış esastır, öyle olmalıdır. Türkiye, İzlanda’nın hiç şık olmayan yersiz hareketlerine gerekli karşılığı diplomatik usulle vermiştir.

Tabela odaklı taktik faullere en iyi cevap da yine sahada iyi futbolla verilir. Bununla yetinmeyerek yaptığımız her ölçüsüz şey zarar olarak hanemize geri döner. Nitekim öyle de olmuştur. Tuzağı kuran kazanmış, tuzağa düşen tabiatıyla kaybetmiştir. Kafası karışan sporcularımız, daha birkaç gün önce dünya şampiyonuna sahayı dar ettiklerini unutup şaşkınlar mangasına dönmüştür. Bunun böyle olacağını inanın İzlandalılar önceden biliyordu. Biz de biliyorduk aslında ama yine de şehvetle o zokayı yuttuk. Geriye ne kaldı? Güngörmüş ve büyük bir millete gerçekten hiç yakışmayan boş böbürlenmeler, linç girişimleri, hatta tehditler...

Bu trajikomik süreci doğru okuyup dersler çıkarabilirsek, Türkiye’deki maçta zararımızı telafi edip rahatlıkla Avrupa Şampiyonası’na gidebiliriz. Fransa ile başa çıkabiliyoruz ve şu berbat performansımızla bile görüldü ki İzlanda’dan çok daha iyi takımız. Tek yapacağımız aklımızı başımızda tutup dolduruşa gelmemek... Sadece sporcularımız değil, hepimiz...

Dolduruşa gelmek konusunda kendimize sormamız gereken ve esasen futbolun boyutlarından dışarıya taşan kimi sorular var; ama sütunun da sonu geldi. İnşallah başka bir yazıya...

...

Cuma günü 15.00’te Ankara’da

Hüznün Şairi İlhami Çiçek’i Anma Paneli var. (Adres: Zerafet Ankara-Ak Plaza Yaşam Caddesi 7/6 Söğütözü/ANKARA)

#Türkiye
5 yıl önce
Sıkıntılı bir maç yazısı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset