|
Sor bakalım, deli miyim?
Eskiden kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerleri vardı hayatın; şimdi o kelimeler bu insanlığa fazla bile geliyor.

“Her sabah uyandığımda hayata karışmak için özel bir çaba sarfediyorum. Yüzüme taktığım maske mi gerçek, yoksa altında saklı olan ve benim 'ben' demekten çekinmediğim varlık mı? Her şey sahte, gerçekten nasıl güldüğümü bile hatırlamıyorum. Yüzüm, gülüşüm, bakışlarım önceden tasarlanmış, dış dünyadan korunmak için bir kabuk gibi kullanıyorum onları.” diyor, insanın bütün mevsimlerine çıplak gözle bakabilen usta, Ingmar Bergman.

Her şeyin senkronu o kadar kaydı ki; bazen ocağa güzel bir film koyup kanepeye uzanmak ve elimdeki çay kavanozunu uzun uzun seyretmek isterken yakalıyorum kendimi.

Bu devrin insanları, yerçekiminin olmadığı bir yerde 100 metre engelli yarışı koşmaya çalışıyor sanki.

Hızlı yaşamaya o kadar kendini kaptırmıştı ki, Londra Maratonu'nu hızlı gösterimde izliyordu.

Hâlâ akıllı olduğundan emin olabilmek için ikide bir kendine “Ben deli miyim?” diye soran insanlar da var.

Bazen içinizde biriken sözler dışarıya çıkmak için zihninizin iç çeperlerini yumruklamaya başlıyor, etrafta kimse kalmadığı için söyleyip kurtulamıyorsunuz!

Her insanın bir derinliği, her yolun bir uzunluğu var. Bazen bir yerden sonrası yürünemiyor. Beraber ya da yalnız...

“Geliyor musun?” diye sordu biri. “Gitmemiştim ki!” diye cevapladı mırıldanarak diğeri.

Yemyeşil bir yaprak gibi tazelikle doluyken, gün geliyor, herkesin gözü önünde önce yavaş yavaş soluyor, sonra günbegün kuruyup gidiyor insan.

İçimize işleyen bir şey yaşadığımızda, aslında unutulmaz bir hâtıra hafızamızda kendi kendini büyütmeye başlamış oluyor.

“Mektubunu derhal açamadım. Bir müddet yanımda dolaştırdım. Okusam derhal bitecekti” diye yazmış Oğuzcuğum Atay, Bir Bilim Adamının Romanı'nda.

“Aşk nedir?” diye sordular. “İnsana her şeyin az geldiği, hiç yetmediği bir yer” diye cevapladı beyaz saçlı adam.

İnsanlar kimi seveceklerine karar vermek istiyorlar artık, kalplerini bir mühendislik bürosuna kiraya verdiler.

Ormanın mağrur kralı, muhtelif yerlerinden çizilmiş bir karizmayla yanına her gelene dert yanıyordu: “Sen sen ol, sarılamayacağın birine aşık olma, dünyanın en güzel kirpisi olsa bile!”

Daima uyanık kal, gevşeme, sanki insanları birbirine bağlayan ipin ucu senin elindeymiş ve sanki bırakırsan herkes birbirinden koparak uzayın dört bir tarafına dağılıp gidecekmiş gibi sıkı dur, kavi ol insanlığında!

Sahip çıktığın en küçük doğru bile, gün gelir en büyük yanlışı yerinden eder.

“Eğriyi doğrultanlardan ol” dedi meczup, “doğruyu eğriltenlerden olma!”
#meczup
#aşk
#hayat
#deli
9 yıl önce
Sor bakalım, deli miyim?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset