|
Tedirgin çay bardağı
Bazen teşbih taneleri üzerinde yürüyen parmağımla aynı istikamete gidiyor muyum diye soruyorum kendime.

Efendimiz, salat ve selam olsun, “Allah'ım! Beni iyilik işledikleri zaman sevinen ve kötülük yaptıkları zaman bağışlanma dileyen kullarından eyle” diye dua ediyordu, bu her şeye yetmez mi?

İçimde bu kadar çok büyüyen ne ola ki, beni burada böyle küçücük bırakıyor?

Kulenin üstüne koyduğumuz son parçanın her şeyi yerle yeksan edeceğinden korkuyor oluşumuz, başlarken en alta koyduğumuz parçadan emin olamadığımızdan.

“Sanki hiçbir şey tam olarak bitmiyor!” dedi biri. “Başlıyor mu ki?” diye sordu diğeri.

Söylediği her yeni söze, yeni bir hayata doğar gibi başlayan insanlar da var.

Topu üç kale direğinin arasından geçiren topçuya hayran olan pek çok; kozadaki küçük tırtılı rengarenk bir kelebeğe dönüştürene hayret eden kalmadı!

“Biri İbn-i Abbas'a sordu: Ey Peygamberin amcası oğlu! Gönlüm şöyle biraz gezip dolaşmak istediği vakit nerelere gideyim? İbn-i Abbas buyurdu: Gündüzleri mezarlıkları dolaş, geceleri de gökyüzünü seyret.”

Şu âlemde hiç bir kimse yoktur ki, gökyüzünü uzun uzun temâşâ etsin de, gökyüzü bütün o heybetiyle uzanıp onun kalbine dokunmasın!

Bazen bulutların birbiriyle kucaklaşması o kadar uzun sürüyor ki, güneşten nice zaman haber alamıyoruz.

Dikkatli bakmayınca görünmüyor; bazı cümlelerin sonundaki yan yana üç nokta aslında el ele tutuşuyor.

Asıl yalnızlık, insanın hiç kendinde bulunmayışından değil mi?

Üç kelimeyle anlatılabilecek bir şeyi on üç kelimeyle anlatana mı sanatçı diyeceğiz; yoksa on üç kelimelik bir şeyi üç kelimeye sığdırabilene mi?

Gevezelik etmek için ille de saatlerce hiç durmadan konuşmak gerekmez, bazıları bunu iki kelimeyle de yapabiliyor.

Böylesine gerilimle dolu bir dünya, masanın üstündeki boş çay bardağını bile çok tedirgin ediyor desem, bana kim inanır?

Elleri çalışmaktan nasır bağlamış kavruk insanların, ekmeğini nasıl şefkatle böldüğüne durun da bir bakın!

Kumsaldan telaş içinde denize doğru koşuşturan minik kaplumbağa yavruları, siz denizi nereden bildiniz keratalar, ne zaman yüzme öğrendiniz?

Sol anahtarının sağın kilidini açmaya çalıştığı günlerdeyiz!

Ahenk âlemin akordudur, bilin bakalım onu ilk bozan kim?

Onları o kadar itinayla koruyup saklıyordu ki, hatıralarının üstünde bir çizik bile yoktu.

Bozuk plak, herkesin yanlış bildiği bir şeyin doğrusunu açıkladı: Nakarata takılan iğne değil, benim!

“Ahhh!” diye inledi meczup, “bugün bütün söyleyeceğim bu!”
#İbn-i Abbas
#temâşâ
#meczup
9 yıl önce
Tedirgin çay bardağı
Köprüden önceki son çıkış…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir